Bütün ülkerlerin bir sinema tarihi vardır. Bu, elbette belgelerle saptanır. O yıllardaki adıyla sinematograf, yani sinemanın dünya üzerindeki resmi tarihi belgelere göre 22 Aralık 1895 olarak bilinir. İki Fransız genci Louis ve Auguste Lumièr kardeşlerin Paris'te Capucines Bulvarı'ndaki Grand Cafe'de düzenledikleri bir gösteriyle dünya sinemasının resmi tarihi doğar.
Sinemanın Türkiye'ye girişi ise çeşitli kaynaklara göre Yıldız Sarayı'nda ve halka açık gösterilerle başlar. Örneğin, Romanya uyruklu bir Polonya'lı Sigmund Weinberg'in Galatasaray dönemindeki Sponeck adlı birahanenin salonunda düzenlediği halka açık film gösterisi, bu konuda en sağlam kaynaklardan biridir. Ve bu film gösterisinin tarihide 1897'dir.
Dönemler |
1914
1908 yıllarından başlayarak çeşitli kentlerde halka açılan sinema salonları, gösterilerini yabancı uyruklu ve Türkiye'de ki azınlıkların egemenliğinde sürdürürken devreye Cevat Boyer'le Murat Bey'ler girer. Ve Şehzadebaşı'nda Milli Sinema adı verilen "ilk Türk sineması" açılır (19 Mart). Ardından, İstanbul Sultanisi'nde film gösterileri düzenleyen Şakir Seden'le Fuat Uzkınay, Sirkeci'de lokantacılık yapan Ali Efendi'yi (Öztuna) ikna ederek ikinci Türk sinemasının açılmasını sağlarlar (6 Temmuz). Ve sinemaya Ali Efendi adı verilir. Çünkü Ali Efendi, bu kuruluşun asıl büyük hissedarları olup, Şakir ve Kemal Seden kardeşlerin de amcalarıdır.
I.Dünya Savaşı'nın başladığı günlerde yedek subaylığını yapan Fuat Uzkınay, Türk sinema tarihinin ilk filmini çeker. Ayastefanos'taki Rus Abidesinin Yıkılışı adını taşıyan ve tarihi anısı olan bu film, 150 metre uzunluğunda bir belgeseldir. Ve işte 14 Kasım 1914'le Türk sinemasının gerçek doğum tarihi gerçekleşir.
Bir yıl sonra (1915) Harbiye Nazırı Enver Paşa'nın emriyle Merkez Ordu Sinema Dairesi kurulunca, Türkiye'de sinemayı tanıtma konusunda büyük katkıları olan Sigmund Weinberg de bu kurumun başına getirilir. Yardımcısı da Fuat Uzkınay'dır. Weinberg, savaşla ilgili ve Türkiye'yi ziyarete gelen imparatorların gezi belgesellerini çekerken, bu ara Enver Paşa'yı ikna edip öykülü uzun film denemesine de girişecekti.
Dönemin en çok tutulan tiyatro oyunu Leblebici Horhor'u çekmeye başladıktan bir süre sonra, oyuncularından birinin ölmesiyle film yarım kaldı. İkinci öykülü filmi olan Himmet Ağanın İzdivacı'nın ise oyuncuları Çanakkale Savaşı nedeniyle askere alınınca, bu denemesi de ilkinin akıbetine uğradı. Ancak, Ordu Sinema Dairesi Başkanlığı'na getirilen Fuat Uzkınay, yarım kalan Himmet Ağanın İzdivacı'nı savaştan sonra (1918) tamamladı.
1917
Müdafaa-i Milliye Cemiyeti, sinemanın ilk yıllarındaki askeri nitelik taşıyan ikinci kuruluşuydu. Belge filmi yönetmeni olarak kurumun başına getirilen Fuat Uzkınay bu yönde çalışmalarını sürdürürken cemiyet, ilk kez öykülü filmlere de el atar. Ve öykülü filmlerin çekimi, o yıllarda 20 yaşlarında bir gazeteci olan Sedat Simavi'nin çabalarıyla gerçekleşir. Genç Simavi'nin yönetmenliğini yaptığı Pençe'yle Casus, Türk sinemasında yarım kalmadan çekilen ilk öykülü filmlerdir.
1919
Bu yıl yalnızca iki öykülü film çekildi. Mürebbiye ile Binnaz. Her iki filmin yönetmeni, Türk tiyatrosunun kuruluşunda büyük katkıları olan 62 yaşındaki Ahmet Fehim'di. Ve oyuncuları da Raşit Rıza Samako, Behzat Butak, Hüseyin Kemal Gürmen gibi tiyatro sanatçılarından oluşuyordu. Kadın oyuncuları ise Mm. Kalitea, Eliza Binemeciyan ve Bayzar Fasulyeciyan'dı.
1921
Dönemin ün yapmış güldürü sanatçısı olan tiyatrocu Şadi Fikret Karagözoğlu, Bican Efendi Vekilharç adlı 22 dakikalık kısa filmiyle Türk sinemasında ilk güldürü tipini yaratır. Bican Efendi Mektep Hocası ve Bican Efendinin Rüyası ise giderek bir diziyi oluşturur. Bu, konulu üç kısa filmin yönetmen ve baş oyuncusu ise Karagözoğlu'dur.
Ali Efendi, yeğenleri Şakir ve Kemal Seden kardeşlerle yeni bir "aile ortaklığı" girişiminde bulunup, "Sinema İşçileri Şirketi"ni kurarlar. Yabancı filmleri yurda ithal etmek amacıyla kurulan şirket, çalışmalarını 1928'li yıllara kadar sürdürür.
1922
1916 yılından beri Almanya'da oyuncu ve yönetmen olarak film çalışmalarını sürdüren tiyatrocu Muhsin Ertuğrul'un yurda dönüşü ve ilk özel yapımevi olan Kemal Film şirketinin kuruluşuyla Türk sinemasında yeni bir dönem başlar. Kemal Film şirketini ve Eyüp'teki Feshane Fabrikası'nın bir bölümünde (dikimevi atölyesi) Kemal Film Stüdyosu'nu kuran Kemal ve Şakir Seden kardeşlerdir. Sinema ile ilgili ilk deneyimlerini yurt dışında gerçekleştiren Muhsin Ertuğrul; Kemal ve Şakir Seden kardeşlerle yaptığı işbirliği sonucu bu özel yapımevi adına iki film çeker; İstanbul'da Bir Facia-i Aşk (Şişli Güzeli Mediha Hanımın Facia-i Katli) ve Boğaziçi Esrarı (Nur Baba). İkincisi olaylı bir filmdir. Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun romanından sinemaya uyarlanan Nur Baba'nın çekimi sırasında Bektaşiler, film setini basarlar. Olaylar çıkar. Bektaşiler filmin aleyhlerine çekildiği yanıltmacasıyla kışkırtılmışlardır. Ancak polisin olaya el koyması sonucunda çalışmalara devam edilir.
1923
Muhsin Ertuğrul, tek adam olarak Türk sinemasında kurduğu egemenliğinin başlangıç yıllarındadır. Ve birbiri ardına üç film çeker. İlki Halide Edip Adıvar'dan uyarladığı Ateşten Gömlek'tir. Kurtuluş Savaşı'nı konu alan bir ilk filmdir. Türk sineması adına bir diğer özelliği de Ateşten Gömlek'te ilk kez Türk kadınlarının oynamasıdır. Ve böylece Cumhuriyet'in ilanının (1923) Müslüman Türk kadınlarına çalışma özgürlüğü tanıması sonucu, Bedia Muvahhit ve Neyyire Neyir'le yeni bir dönem açılır. Leblebici Horhor ve Kız Kulesinde Bir Facia, Ertuğrul'un 1923 yılında çevirdiği diğer iki filmdir.
1924
Muhsin Ertuğrul, bu kez bir filmle yetinir. Peyami Safa'nın aynı ismi taşıyan romanından uyarladığı Sözde Kızlar'ı çektikten bir yıl sonra (1925) Rusya'ya gidip film çalışmalarına orada devam eder.
1928
1924 yılında sinema işletmeciliğine başlayan İpekçe Kardeşler, bu kez film yapımı için bir şirket kurarlar. Adı İpek Film olan kurum, Türk sinemasının ikinci özel yapımevidir. Yurtdışından dönen Muhsin Ertuğrul, bu yeni şirketin ilk filmi olan Ankara Postası'nın çekimine başlarsa da, filmi bazı nedenlerle ancak bir yıl sonra (1929) bitirir. Aynı yıl çekime başladığı Kaçakçılar'a geçirdikleri bir kaza sonucu oyunculardan birinin hayatını yitirmesiyle ara verilir. Ve film de gene ertesi yıl (1929) tamamlanır.
1931
Muhsin Ertuğrul'un İstanbul Sokaklarında adlı filmi, Türk sinemasının ilk ortak yapımıdır (Türk-Mısır-Yunan). Semiha Berksoy, Talat Artemel, İ. Galip Arcan gibi Türk oyuncuların yanı sıra Mısırlı Azize Emir, Yunanlı Gavrilides'in başrollerini paylaştığı filmin seslendirme (dublaj) işlemi Paris'teki Espinay stüdyolarında yapılır. Bu nedenle İstanbul Sokaklarında ilk film sayılır. Yani sessiz çekilip sonradan dublaj sistemiyle seslendirilmiştir.
1932
Dâr-ül-bedayi (tiyatrocular) oyuncularından (Atıf Kaptan, Ferdi Tayfur, Mahmut Moralı, Hadi Ün, Hazım Körmükçü, Sait Köknar, Ercüment Behzat Lav) egemen olduğu dönemde ve bu oyuncularla çekilen Bir Millet Uyanıyor Muhsin Ertuğrul'un en önemli filmi kabul edildiği gibi, Türk sinema tarihimizin de ilk yüz akı filmlerimizden biridir. Ve ilk kez bir oyuncu halk içinde ünlenip öne çıkar. Bu oyuncu Yahya Kaptan rolüyle Atıf Kaptan'dır. Ertuğrul, Kaçakçılar'la çalışmalarını sürdürürken, İpek Film Şirketi de Nişantaşı'nda ilk sesli stüdyoyu kurup işlemlere başlar. Bu yıl, ilk şekliyle hazırlanan Sinema Filmlerinin Kontrolü Hakkında Talimatname'de yürürlüktedir.
1933
4 uzun, 3 kısa öykülü film çekildi. Güldürüler, vodviller ve operet türü filmlerin yılıdır. Muhsin Ertuğrul, Karım Beni Aldatırsa ve Fena Yol adlı filmlerini gerçekleştirir. Fena Yol, Türk sinemasının ikinci ortak yapımıdır (Türk-Yunan). Bu ara Ertuğrul; Mümtaz Osman takma (müstear) adıyla senaryo çalışmaları yapan Nâzım Hikmet'le (Ran) birlikte Cici Berber'i yönetir. Nâzım Hikmet'in kısa öykülü film çalışması Düğün Gecesi/ Kanlı Nigâr'dan sonra Dâr-ül-bedayi oyuncularından Hazım Körmükçü'de Yeni Karagöz'le yönetmenliği dener.
1934
Ha-Ka Film şirketi (Halil Kamil) kurulur. Ertuğrul, Milyon Avcıları ve Leblebici Horhor Ağa; Nâzım Hikmet ise İstanbul Senfonisi ile (kısa film) çalışmalarını sürdürür. Ertuğrul'un ikinci kez perdeye uyarladığı Leblebici Horhor Ağa'nın önemi Venedik 2. Uluslararası Film Şenliği'ne katılıp onur diploması almasıdır. Ve bu Türk sineması tarihinde yurt dışından gelen ilk ödül sayılır.
1935
Muhsin Ertuğrul Aysel Bataklı Damın Kızı'yla Türk sinemasına ilk köy filmini kazandırır. Sovyet sinemasının etkilerini taşıyan filmin bir özelliği de oyuncu Cahide Sonku'yla ortaya çıkar.
1933 yılında Dâr-ül-bedayi oyuncusu olarak sinemada işbaşı yapan Sonku, Aysel rolüyle kendinden sonra gelen kuşağa yıldızlık yolunu açar. Çünkü Cahide Sonku Türk sinemasının ilk kadın yıldızıdır.
1939
1916'lardan başlayıp 1939 yılına kadar uzanan, Muhsin Ertuğrul ve tiyatro oyuncularının damgasını vurduğu bu dönemde Taş Parçası'yla bağımsız bir yönetmen araya girer. Tiyatrocuların dışından gelen bu yönetmen Faruk Kenç'tir. Almanya'da Fotoğrafçılık ve Film Okulu'nu bitirip 1938 yılında yurda dönen Kenç, zorunlu olarak Muhsin Ertuğrul'un takımındaki tiyatro oyuncularıyla bir süre çalışacaktır. Çünkü o günün koşulları içinde Şehir Tiyatrosu oyuncuları, hocaları Ertuğrul'un izinde olup, Türk sinemasını ellerinde tutmaktadırlar.
1940
Faruk Kenç'in sinemaya girmesiyle çekilen film sayısı 5'e yükselir. Ertuğrul'un Şehvet Kurbanı ve özelliklede Faruk Kenç'in Yılmaz Ali adlı ilk polisiye film denemesinde oynayan Suavi Tedü'yle ilk jön tipi (Jeune premier) ortaya çıkar.
1942
Bir yıl önce Ertuğrul Muhsin Kahveci Güzeli'yle 1941'i kapatırken, Çekoslavakya asıllı ve çeşitli tiyatrolarda takdimcilik yapan Adolf Körner'in sinemacılığa atılmasıyla bu sayı dörde çıkar. Yapımcı Halil Kamil'in ısrarlarıyla işe başlayan Körner peş peşe üç film çekti: Duvaksız Gelin, Sürtük ve Kerem ile Aslı. Ve Körner'in bir tiyatro oyunu (Pigmalyon) uyarlaması olan Sürtük daha sonraki yıllarda defalarca çekilerek, koyu melodramatik yapısı nedeniyle Türk sinemasını etkileyecektir.
1943
Burhan Felek'in senaryosunu yazıp Muhsin Ertuğrul'un İpek Film adına 1940 yılında çekimine başladığı Nasrettin Hoca Düğünde adlı filmi yarım kalır. Bu kez de oyuncu ve seslendirme sanatçısı Ferdi Tayfur devreye girip filmi tamamlayacaktır. Bu yıl kurulan yeni yapımevi Ses Film (Necip Erses) çalışmalara başlar. Yapımevinin ilk filmi de Faruk Kenç'in yönettiği bir köy melodramı olan Dertli Pınar'dır.
1944
Baha Gelenbevi; Faruk Kenç'ten sonra tiyatro dışından gelen ikinci sinemacıdır. Uzun süre Paris'te kalıp 1939 yılında yurda döner. Faruk Kenç'in Dertli Pınar filminde (1943) görüntü yönetmeni olarak çalışan Gelenbevi bu kez yönetmenlik denemesini gerçekleştirdi; Deniz Kızı.
1945
Kendi adına İstanbul Film'i (1944) kuran Faruk Kenç yapımevinin ilk filmi olarak Hasret'i yönetti. Bir köy filmi olan Hasret'te Münir Nurettin'le başrolü paylaşan Oya Sensev, tiyatro dışından gelen yeni bir oyuncuydu. Türk sinemasında Şehir Tiyatrosu oyuncularının dışında yeni oyuncu denemeleri Faruk Kenç'in girişimleriyle başlıyordu.
Almanya'da fotoğrafçılık öğrenimi yapan Şadan Kamil (Onüç Kahraman) ve Şehir Tiyatrosu oyuncularından Talat Artemel'le (Hürriyet Apartmanı), Refik Kemal Arduman (Köroğlu), ilk filmlerini bu yıl çektiler.
Bundan sonra üç yeni film şirketi çalışmalarına başladı. Halk Film (Fuat Rutkay), Atlas Film (Nazif Duru, Murat Köseoğlu) ve And Film (Turgut Demirağ). Rutkay, Samatya ve Bakırköy'deki sinemaların sahibi; Duru, sinema işletmecisi Turgut Demirağ'da Amerika'da sinemacılık tahsili yapmıştı.
1946
Tiyatro dışından gelen oyunculara Günahsızlar'la (Faruk Kenç), Sadri Alışık da katıldı. Film şirketleri sayısında ise belli bir artış görüldü. Erman Film (Hürrem Erman), Duru Film (Naci Duru) bu yapımevlerinin başlıcalarını oluşturdular.Yılın en önemli sinema olayı ise Yerli Film Yapanlar Cemiyeti'nin kurulması oldu. Çünkü YFYC, yapımcıları bir araya getiren bağımsız bir sinemacılar kuruluşudur. Kuruluşun İdare Heyeti'nde ise Faruk Kenç (İstanbul Film), İhsan İpekçi (İpek Film), Turgut Demirağ (And Film), Fuat Rutkay (Halk Film), Necip Erses (Ses Film), Murat Köseoğlu (Atlas Film), Refik Kemal Arduman (Ankara Film), İskender Necef (Birlik Film), Hikmet Aydın (Şark Film) ve Yorgo Saris (Elektra Film) görev aldı.
1947
Film sayısı 12'ye tırmandı. Mısır sinemasının kuruluşunda büyük katkıları olan oyuncu Vedat Örfi Bengül (Bağda Gül), Burhanettin Tepsi ve Sadi Tek gibi tiyatro topluluklarında sahneye çıkan Seyfi Havaeri (Yara, Kılıbıklar), Şehir Tiyatrosu oyuncularından Ferdi Tayfur (Senede Bir Gün, Kerim'in Çilesi), Kâni Kıpçak (Yuvamı Yıkamazsın) bu yıl yönetmenliğe sıvanıp ilk filmlerini çektiler. Ve hocaları Muhsin Ertuğrul'un etkileriyle filmlerinde, tiyatrolaştırılmış, ağdalı, ağır makyajlı bir sinema uygulayımı egemen oldu. Ayrıca, Mısır kaynaklı Arap filmleri'nin II. Dünya Savaşı yıllarına rastlayan dönemde yurda ithal edilmesi, ikinci büyük etkiyi oluşturuyordu.
Bu yıl sinemaya giren yönetmenlerden yalnızca Turgut Demirağ, dikkati çekti. Çünkü Demirağ, tiyatro dışı bir sinemacıydı. Hollywood'da iki yıl süreyle mesleki incelemelerde bulunmuştu. Bir Reşat Nuri Güntekin uyarlaması olan Bir Dağ Masalı, o dönemin koşulları içinde yapılmış ilk üstün yapım denemesiydi.
1948
18 film çekildi. 5'inin yönetmenliğini Vedat Örfi Bengü yaptı. 7 film ise Halk Film (Fuat Rutkay) yapımıydı. Ve Fuat Rutkay, daha sonraki yıllarda en çok film yapan prodüktör olarak çalışmalarını sürdürecekti.
Yeni kurulan Ömay Film (Ömer Aykut), Işık Film (Agop Fındıkyan), Milli Film (Sabahattin Tulgar), yapımevleri çalışmalarına başladılar. Muhsin Ertuğrul'un takımındaki oyunculardan Sami Ayanoğlu (Harmankaya) ve Kadri Ögelman (Kahraman Mehmet) yönetmen olarak devreye girdiler. Şakir Sırmalı (Domaniç Yolcusu) ve Çetin Karamanbey (Silik Çehreler) de tiyatro dışından gelen yönetmenlerdi.
Film sayısının her yıl giderek artıp yeni yapımevleri'nin devreye girmesinin başlıca nedenlerinden biri, yerli yapımlara Belediye Gelirleri Kanunu gereğince bir ayrıcalık tanınması oldu. Çünkü yerli yapımların rüsumu % 25'e düşürülmüştü. Türk sineması ilk kez, gayrisafi hasılat açısından korunmaya alınıyordu.
Yurt içinde Türk sinemasının ilk resmi yarışması da aynı yıl Yerli Film Yapanlar Cemiyeti tarafından düzenlendi. Ve "Milli filmciliğin inkişafına, çalışmaları teşvik etmek gayesiyle muhtelif ve müteaddit müsabakalar tertibine" karar veren Cemiyet, yerli film müsabakasının sonuçlarını şöyle saptadı:
Makyaj ve fon müziği dallarında ise ödüle layık bir çalışma oybirliğiyle görülmedi.
1949
Film sayısı 19'a ulaştı. Artık, Türk sineması yeni bir dönemin başlangıcında. Günün değişen ekonomik ve toplumsal koşulları içinde bağımsız, özgün ve de sahici sinemacılar birer ikişer bu dönemde yerlerini alacaklardır. İşte sinemamızın ilk gerçek pırıltılarından biridir Lütfi Ö. Akad Türk sinemasının gelişim tarihi içinde çok önemli yeri ve gerçekçi bir kurtuluş savaşı filmi olan Vurun Kapheye ile Akad, yeni sinema anlayışının ilk belirtilerini ortaya koyar.
Aynı değişim ve dinamizm yeni denenen oyuncular için de geçerlidir. Örneğin Sezer Sezin (Vurun Kahpeye), Muzaffer Tema (Çığlık), Gülistan Güzey, Hümaşah Hiçan, Orhon M. Arıburnu, Reha Yurdakul bu yeni oyuncu kuşağı'nın bazılarıdır. Özellikle de Sezer Sezin ve Muzaffer Tema, daha sonraki yıllarda seyirci üzerindeki etkinlikleriyle öne çıkacaklardır. Ayrıca Tema, Suavi Tedü'den teslim aldığı jeune prömier tipini popülarize ederek daha ilerilere götürebilmeyi başaracaktır.
1950
Bu yıl çekilen 22 film içinde sayı olarak ağırlık gene eski kuşaktan Vedat Örfi Bengü'dedir.Çünkü, Mısır sinemasının Türkiye'deki mirasçısı Bengü, 7 film birden yönetmiştir. Ama Bengü de tiyatro ağırlıklı yönetmenler gibi Türk sinemasında son dönemini yaşamaktadır. Muhsin Ertuğrul'un 1922'lerden 1947'ye geldikten sonra zorunlu olarak ara verdiği ilkel düzeydeki sinema çalışmalarını iz süren mirasçılardan Kadri Ögelman, Cahit Irgat, Avni Dilligil, Mümtaz Ener; daha sonraki yıllarda ise Sami Ayanoğlu (1951), Kâni Kıpçak (1951), Talat Artemel (1952), Suavi Tedü (1953) sürdürmeye çalışacaklardır.
Faruk Kenç, Çetin Karamanbey gibi önceki yıllardan gelenlerle birlikte, yeni sinemacılardan Orhon M. Arıburnu, Semih Evin, Mehmet Muhtar, Hüseyin Peyda tiyatrocu egemenliğini bir ölçüde yavaşlatacaklardır. Neriman Köksal ile Mesiha Yelda bu sinemacı kuşağının oyuncuları olarak dikkati çekerler.
1951
36 film çekildi. Tarihsel film dönemi başlarken, İstiklal ve Kore Savaşı filmleri de ağırlığını gösterdi. 8 Kurtuluş Savaşı ve 5 tarihi filmin çekildiği bu yıl, Cahide Sonku da kendi adına Sonku Film yapımevini kurdu. Öteki yapımevleri ise Lale Film (Cemil Filmer), Adalı Film (Handan Adalı) ve Yakut Film'di (Dr. Arşavir Alyanak).
Nuri Akıncı, Dr. Alyanak ve İhsan Tomaç dönemin yeni yönetmeni oldular. Ama yılın en önemli filmlerinden birini kuşkusuz. Orhan M. Arıburnu Sürgün'le gerçekleştiriyordu. Oyuncu olarak da Turan Seyfioğlu'nun yıldızı parlamak üzereydi.
1952
Türk sineması sürekli bir rekora doğru gidiyor. Çünkü bir yıllık süre içinde çekilen film sayısı 61'dir. Ama 1952 çok önemli bir yıldır.
4 film yöneten Lütfi Ö. Akad, özgün bir yaşam öyküsüne dayanan Kanun Namına ile Türk sinemasına ilk kilometre taşını koyacaktır. Gerçekten Akad, yıllardır anlatım aksaklıklarıyla yaşamaya çalışan kekeme bir sinemaya bir dil kazandırıyor, yeni soluk getiriyordu. Yaşayan tipler, gündelik olaylar ve doğal çevrenin kullanımı Kanun Namına'yı tarihsel süreç içindeki yerine oturtuyordu.
Bu ilk ustanın ardından gelen önemli bir sinemacı da Metin Erksan'dı. Karanlık Dünya (Aşık Veysel'in Hayatı) adlı ilk gerçekçi köy denemesiyle, daha ilk aşamada sözü edilen bir yönetmen oldu. Erksan'ın bu aşamadaki talihsizliği elbette sansürdü.
Geçiş döneminden sonra bir sinemacılar dönemi de başlamıştı. Türk sinemasında. Ama bu arada Muhsin Ertuğrul'un geleneksel sinemasını da bu yeni dönem içinde ortaya çıkıp sürdürenler olacaktı. İşte Muharrem Gürses (Zeynep'in Gözyaşları), bu ilginç örneklerden biriydi. Gürses, sonraki yıllarda belli bir süre, ticari sinemanın önde gelen isimlerinden biri olacaktı. Halka inmesi açısından da üzerinde durulması gereken tipik bir yönetmendi. Çünkü kendinden sonra gelen bazı yönetmenleri etkileyerek bir Gürses Okulunu oluşturacaktı.
Yıllardır Ertuğrul'un yararlandığı tiyatro oyuncularından Vahi Öz'le Hayri Esen yönetmenliğe başladılar. Doğrudan doğruya sinemayla ilişki kuran yeni yönetmenler de İpek Film stüdyosunda montajcı olarak çalışan Orhan Atadeniz'le Nedim Otyam'dı.
Yılın en önemli filmi olan Kanun Namına ile Türk sinemasında ilk büyük yıldız doğuyordu. Bu genç, Ayhan Işık'tı. Bir dergi (Yıldız) yarışması sonucunda Yavuz Sultan Selim ve Yeniçeri Hasan'la (1951) sinemaya gelmişti. Aynı yarışmadan gelip de dikkati çeken bir yıldız da Belgin Doruk oldu.
Aynı yıl Lütfi Ö. Akad, Aydın Arakon, Orhan M. Arıburnu, Hüsamettin Bozok (yayıncı), Burhan Arpad (yazar) ve Hıfzı Topuz (yazar) tarafından TFDD (Türk Film Dostları Derneği) kuruldu. Derneğin temel amacı: "Türk filmciliğinin sanat bakımından inkişafını ve milletlerarası filmcilik aleminde mümtaz ve mevkie ulaşmasını temin etmek" görüşüne dayanıyordu.
1953
Yıl 44 filmle kapandı. Sinemaya geçen yıl giren Atıf Yılmaz Batıbeki, çalışmalarını Hıçkırık ve Aşk Istıraptır gibi melodram ağırlıklı piyasa romanı uyarlamalarıyla sürdürdü. Batıbeki, yönetmenliğe başlamadan önce Semih Evin'e bir süre asistanlık yapmıştı.
Halıcı Kız'la 6 yıllık bir aradan sonra yeniden bir hamle yapan Muhsin Ertuğrul, önceki filmlerinden daha büyük bir başarısızlığa uğradı. Atlas sinemasında halk önüne çıkan ilk renkli Türk filmi olmanın dışında bir özellik taşımadı. Ve daha ilk geceki gösterimde seyircinin tepkiyle karşıladığı Halıcı Kız, Ertuğrul'un sonunu oluşturdu. Oysa, tümüyle renkli çekilen ilk renkli Türk filmi Ali Ipar'ın yönettiği Salgın'dı. Ne var ki, bazı nedenlerle Halıcı Kız'dan sonra gösterime girmişti.
Akad, Katil'le başarısını sürdürürken birçok yönetmeni de etkiledi. Orhon Arıburnu Kanlı Para'yla, Nedim Otyam Toprak'la başarılı bir sınav verdiler. Kemal Kan ve Şinasi Özonuk, ilk çalışmalarına başladılar. Özonuk'un Affet Beni Allah'ım adlı filminde Eşref Kolçak, İstanbul Canavarı'nda Nazım İnan, yeni oyuncular olarak ilgi çekip ağırlıklarını koydular.
Bu ara TFDD'nin I. Türk Film Festivali adıyla düzenlediği şenliğin sonuçları da şu sırayı izledi: - En iyi film: Kanun Namına (Lütfi Ö. Akad) - Diğer iyi filmler: Kanlı Para (Orhan M. Arıburnu), İki Süngü Arasında (Şadan Kamil), Drakula İstanbul'da (Mehmet Muhtar), Efelerin Efesi (Şakir Sırmalı). - En iyi rejisörler: Lütfi Akad, Orhon M. Arıburnu, Şadan Kamil, Mehmet Muhtar, Şakir Sırmalı - En iyi operatörler (kameraman): Enver Burçkin, Kriton İlyadis, Özen Sermet, İlhan Arakon, Şadan Kamil - En iyi senaryocular: Osman Seden, Adnan Fuat Aral, Orhon M. Arıburnu, Ümit Deniz. - En iyi fon müziği bestecileri: Orhan Barlas, Nedim Otyam. - En iyi erkek oyuncular: Turan Seyfioğlu, Ayhan Işık, Atıf Kaptan, Orhon M. Arıburnu. - En iyi kadın oyuncular: Lale Oraloğlu, Nedret Güvenç, Ayfer Feray.
1954
48 film çevrildi. 1950 öncesi Münir Nurettin Selçuk'la başlayıp biten şarkılı filmler dönemi bu kez Zeki Müren'le sürdürüldü. Öldüren Şehir (Lütfi Ö. Akad), kent sorunlarına yaklaşımıyla dikkati çekerken, Kaçak (Şadan Kamil) yılın diğer önemli filmiydi.
En Başarılı Film'in seçilemediği TFDD II. Yarışması şöyle neticelendi: - En başarılı rejisörler: Lütfi Ö. Akad (Öldüren Şehir), Ali Ipar (Bir Şehrin Hikayesi) - En başarılı senaryocu: Ali Ipar (Bir Şehrin Hikayesi) - En başarılı kameramanlar: Yuvakim Filmeridis (Mahallenin Namusu), İlhan Arakon (Salgın), Mike Rafaelyan (Ölüm Saati), Kriton İlyadis (Öldüren Şehir) - En başarılı artistler: Lale Oraloğlu (Leylaklar Altında), Aliye Rona (Mahallenin Namusu), Belgin Doruk (Öldüren Şehir), Cahit Irgat (Altı Ölü Var), Orhan Elçin (Ölüm Saati). - En başarılı fon müzikçisi: Nedim Otyam (Ölüm Saati)
1955
Film sayısı 61'e ulaştı. Türk sinemasının ilk özel yapımevi olan Kemal Film'in başına geçen ve senaryo çalışmaları yapan Osman F. Seden, Kanlarıyla Ödediler'le yönetmenliğe başladı. Memduh Ün, Abdurrahman Palay ve Mümtaz Alpaslan bu dönemde sinemaya girdiler. Muhterem Nur, Lale Oraloğlu, Bülent Oran, Mualla Kaynak ve Neşe Yulaç ise sinemanın yeni tipleridirler.
Ara kuşağın önemli yönetmeni Lütfi Ö. Akad, bir Yaşar Kemal uyarlaması olan Beyaz Mendil'le yeni bir başarı elde etti. Bu gerçekçi köy filminde oynayan Fikret Hakan, güçlü oyunuyla tüm dikkatleri üzerine topladı. Bu, bir oyuncu aşamasıydı kuşkusuz. Ve sinemaya ilk kez bir sahici oyuncu geliyordu.
Tiyatrocular kuşağından gelen Sami Ayanoğlu'nun yönettiği Beyaz Şehir filmine Fransızca dublaj yapıldı. Ve İsviçre'de düzenlenen Kızıl Haç Kongresi'ndeki gösteri sırasında bir özel armağan kazandı.
Türk Film Dostları Derneği'nin düzenlediği II. Türk Filmcileri Yarışması'nda ise yapılan oylama sonucu kazananlar şöyle belirlendi: - En başarılı filmler: Kaçak (Şadan Kamil), Sevdiğim Sendin (Agâh Hün), Bulgar Sadık (Lütfi Ö. Akad) - En başarılı rejisörler: Şadan Kamil, Lütfi Ö. Akad, Agâh Hün. - En başarılı senaryocular: Haldun Taner (Kaçak), Lale Oraloğlu (Sevdiğim Sendin) - En başarılı kameramanlar: Turgut Ören (Sevdiğim Sendin), Kriton İlyadis (Bulgar Sadık), İlhan Arakon (Kaçak) , Enver Burçkin (Ecel Köprüsü) - En başarılı prodüktörler: Nazif Duru (Kaçak), Ali Oraloğlu (Sevdiğim Sendin) - En başarılı kadın artistler: Sezer Sezin (Kaçak), Lale Oraloğlu (Sevdiğim Sendin) - En başarılı erkek artistler: Şevki Artun (Bulgar Sadık), Turan Seyfioğlu (Kaçak), Cahit Irgat (Sevdiğim Sendin)
1956
50 film çevrildi. Piyasa koşullarına çok iyi uyum sağlamasını bilip köy melodramlarıyla ününü sürdüren Muharrem Gürses bir altın çağ yaşamaktadır. Peş peşe 7 filmde yönetmenlik yapar.
Bu yılın dikkati çeken bir oyuncusu da Ekrem Bora'dır. Alın Yazısı'yla (Mehdi Özgürel) sinemaya giren Bora; Ayhan Işık ve Belgin Doruk gibi bir dergi (Yıldız) yarışması sonucu sinemaya gelmiştir.
Uluslararası Berlin Film Şenliği'nde bir Türk filmi, ikincilik ödülü olan Gümüş Ayı'yı kazandı. Sabahattin Eyuboğlu ile Mazhar Şevket İpşiroğlu'nun bu ödüllü Hitit Güneşi, bir belgesel kısa filmdir.
1957
61 film çekildi. Gürses, bu yıl da hızlı film çalışmalarına devam etti. Memduh Ün Yetim Ömer ve Güllü Fatma gibi Gürses tipi melodramlarla bir yıl geçirdi.
Yeni yönetmenler, Nejat Saydam'la Ziya Metin'di. Muzaffer Arslan'ın As Film, Özdemir Birsel'in kurduğu Birsel Film de, aynı yıl çalışmalarına başladılar.
Lütfi Ö. Akad'ın Ak Altın adlı filminde Fettah rolüyle Osman Alyanak, yardımcı oyuncu olarak öne çıktı. Fatma Girik, Leyla Sayar ve Orhan Günşiray, oyunculuklarına bu yıl başladılar.
Arabesk türü pembe piyasa romanlarıyla kendine bir yol arayan Atıf Yılmaz, ilk küçük çıkışını Gelinin Muradı ile yaptı. Bir kasaba gerçeğini yansıtan bu film, Kemal Bilbaşar'ın öykülerinden arladığı ilginç bir çalışmaydı.
Uluslararası Berlin Film Şenliği bu yıl da Türk sineması adına küçük bir zaferle sonuçlandı.
Sabahattin Eyüboğlu-Mazhar İpşiroğlu ikilisinin Siyah Kalem adlı kısa filmi mansiyon kazandı.
1958
Film sayısı 80'e tırmandı.
Yeni yapımevleri kuruldu. Bunların en önemlileri Güven Film (Yuvakim Filmeridis), Melek Film (Şahan Haki), Kervan Film (Ümit Utku) ve Pesen Film (Nevzat Pesen)'dir.
Yönetmenlere Nuri Ergün, Hulki Saner, Nevzat Pesen, Nişan Hançer; oyunculara da Ahmet Mekin, Çolpan İlhan ve Göksel Arsoy katıldılar. Ve Türk sineması çok önemli bir film olayı yaşadı. Bu olay Üç Arkadaş'tı. Yönetmeni de Memduh Ün'dü. Daha önceki yıllarda piyasa melodramlarıyla sıradanlığı aşamayan Ün'ün bu beklenmedik çıkışı, Akad'ın Kanun Namına'sından sonra sinemasal açıdan ikinci bir devrimi gerçekleştirdi. Dostluğu, sevgiyi, dayanışmayı duyarlı bir sinema diliyle sergiledi. Ayrıca Fikret Hakan'ın, Salih Tozan'ın, Semih Sezerli'nin, özelliklede Muhterem Nur'un mükemmel oyunlarıyla, bir ekip çalışmasının ilk kez zaferini vurguluyordu. Kaldı ki filmin senaryosunu da Aydın Arakon, Metin Erksan, Muammer Çubukçu, Memduh Ün, Ertem Göreç ve Atıf Yılmaz'dan oluşan bir grup ortaklaşa yazmışlardı. Diyalogların bir bölümünü yazan da Orhan Kemal'di.
Yılın diğer başarılı bir filmi de Metin Erksan'dan geldi. Bir efe filmi denemesi olan Dokuz Dağın Efesi, bu türde yapılanlardan bir hayli farklıydı.
1959
76 film çevrildi. Aydın Arakon'un Fosforlu Cevriye adlı filmiyle sinemada erkek tipli kadın kahramanlar modası başladı. Bu tür kahramanların ilk oyuncusu Neriman Köksal'dı. Cilalı İbo serisiyle de yeni bir güldürü oyuncusu doğdu; Feridun Karakaya.
Nevzat Pesen'in bir roman uyarlaması olan Samanyolu, Göksel Arsoy'a ün yaptırdı. Arsoy, Belgin Doruk'un karşısında romantik, özelliklede sarışın havasıyla sinemaya yeni bir erkek tipini getiriyordu. Ayrıca film gişe başarısıyla dikkati çekti ve böylece de sinemada bir çift anlayışının (Belgin Doruk- Göksel Arsoy) temelleri atıldı.
Güldürü oyuncusu Suphi Kaner, yönetmenliğe; Yılmaz Güney, ilk oyunculuk denemelerinde(Bu Vatanın Çocukları) başladı. Şair Atillâ İlhan, Ali Kaptanoğlu takma adıyla, Lütfi Ö. Akad'ın yönettiği Yalnızlar Rıhtımı'nın senaryosunu yazdı. Yabancı etkiler taşıyan filmiyle Akad, özellikle de Atillâ İlhan'ın senaryosu çeşitli tartışmalara yol açtı.
Yılın en özenli filmlerini Atıf Yılmaz (Bu Vatanın Çocukları, Karacaoğlan'ın Kara Sevdası, Alageyik) çekti. Nejat Saydam, İstiklal Savaşı filmi Kalpaklılar'la en başarılı filmini gerçekleştirebilmeyi başardı.
Bu yıl kurulan TSSD (Türk Sinema Sanatçıları Derneği), Gazeteciler Cemiyeti ile yaptığı işbirliği sonucu Türk Film Festivali'ni düzenledi. 15 filmin katıldığı festivalde en başarılı film, senaryocu ve kadın oyuncu seçilmedi. Öteki sonuçlar: - En başarılı yönetmen: Atıf Yılmaz Batıbeki - En başarılı fotoğraf direktörü: Kriton İlyadis (Beraber Ölelim) - En başarılı fon müziği: Yalçın Tura (Zümrüt) - En başarılı erkek oyuncu: Sadri Alışık (Zümrüt) � Jüri özel armağanı :Dokuz Dağın Efesi (Metin Erksan).
1960
78 film çekildi. Yeni film şirketi kuruldu: Be-Ya Film (Nusret İkbal), Saner Film (Hulki Saner), Uğur Film (Memduh Ün), Yerli Film (Atıf Yılmaz- Orhan Günşiray), Erler Film (Türker İnanoğlu), Metro Film (Aram Gülyüz), Site Film (İlhan Filmer), Şan Film (Baki Üsküdarlı), Kurt Film (Mehmet Arancı).
Zeynep Değirmencioğlu'nun oynadığı Ayşecik'le çocuk kahramanlı filmler dönemi başladı. Değirmencioğlu da Memduh Ün'ün bu filmiyle Türk sinemasında ilk çocuk yıldız oldu. Bir çağ filmi olan Akad'ın Yangın Var'ında, Ayhan Işık karşısında ezilmeden ve giderek onu aşan mükemmel bir oyunla Turgut Özatay ilgi çekti.Türkan Şoray, Gönül Yazar yeni oyuncular; Türker İnanoğlu, Burhan Bolan, Hüsnü Cantürk, Yavuz Yalınkılıç ve Fikret Uçak yeni yönetmenler olarak sinemaya girdiler.Türk Silahlı Kuvvetleri'nin 27 Mayıs'ta siyasal yönetime el koymasından sonra Türk sinemasında yeni bir düşünce hareketi ortaya çıktı. Adı toplumsal gerçekçilikti.
Ve bu sinemasal hareket, ilk kez Metin Erksan'ın Gecelerin Ötesi'yle doğdu. Toplumsal içerikli bir filmle birlikte Namus Uğruna (Osman F. Seden), Kanlı Firar (Orhan Elmas), Dolandırıcılar Şahı (Atıf Yılma) ve Memduh Ün'ün Kırık Çanakları'yla Ateşten Damla önemli yapıtlardır.
Atilla Tokatlı'nın Türk sineması için çok özel bir denemesi olan Denize İnen Sokak gişe açısından büyük bir aşarısızlığa uğradı. Venedik ve Karlovy-Vary film şenliklerinde gösterilen film Locarno Şenliği'nde ise şeref diploması aldı.
1961
Film sayısı giderek tırmanıyor. Bu yıl tam 113'e ulaştı. Türker İnanoğlu'nun Hancı'sı ile Ümit Utku'nun Yaban Gülü büyük gişe hasılatları elde ettiler. Nejat Saydam'ın Küçük Hanımefendi adlı filmi oyuncu Belgin Doruk'a yeni bir ün sağlarken, bu arada "hanımefendi-beyefendi" türünde dizilerin modasına da yol açtı. Münir Hayri Egeli Kolsuz Bebek'le ilk kez sinemamızda birbirinden bağımsız, üç öykülü film denemesini gerçekleştirdi.
Oyunculardan Muzaffer Tema ile Kenan Pars yönetmenliğe başladılar. Ülkü Erakalın, Süreyya Duru, Natuk Baytan ve Halit Refiğ ilk filmlerini çektiler. Oyuncu Orhan Günşiray, polisiye filmlerin "yerli Mayk Hammer"i olarak tipine otururken, bu tür sinemaya da yeni bir aksiyon getirdi.
Senaryocu Vedat Türkali ile işbirliğine girişen Ertem Göreç olumlu bir başarı kazandı. Konut sahibi olmak için çırpınan bir avuç insanın öyküsünü dürüst bir çaba içinde görüntülediği Otobüs Yolcuları, yılın en iyi filmlerinden biri oldu. Sinema eleştirmeni Halit Refiğ, geçirdiği asistanlık döneminden sonra Yasak Aşk'la bir ilk film ortaya koydu.
İstanbul Belediyesi, Sanat Festivali'ne ek olarak, bir "Yerli Filmler Yarışması" düzenledi:
İzmir'de düzenlenen I. Sanat Festivali'ne bu yıl sinema dalı da eklendi. Ve Fuar Filmleri Yarışması adı verilen bu bölümde sonuçlar şöyle saptandı:
1962
131 film çekildi. Bu yılın yeni yapımevleri: Artist Film (Recep Ekicigil), Kazankaya Film (Hasan Kazankaya), Sibel Film (Müfit İlkiz).
Filiz Akın ve Tanju Gürsu, bir dergi (artist) yarışması sonucu sinemaya girdiler. Akın, modern genç kız tipinin Türk sinemasındaki yeni simgesiydi. Ve sinema, ünlü kalemlerin ilgi duyduğu bir sanat dalı oldu. Yazar ve öykücü Tarık Dursun K. Yönetmenlik, romancı Kemal Tahir de senaryoculuk denemelerine başladılar. Bir yeni yönetmende Mehmet Dinler'di.
Sami Şekeroğlu'nun girişimleriyle ilk özel sinema kulübü kuruldu. Kulüp Sinema 7.
Metin Erksan; Fakir Baykurt'un aynı ismi taşıyan romanından uyarladığı Yılanların Öcü'yle edebiyat-sinema ilişkilerinin başarılı bir örneğini verdi. Gerçekçi bir köy romanından gerçekçi bir sinemaya dönüşen Erksan'ın bu olaylı filmi, yılın en başarılı yapıtıydı. İkinci kez sansürle karşı karşıya gelen Erksan'ın filmini Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel Çankaya Köşkü'nde izledikten sonra tüm sanatçıları kutladı.
Nevzat Pesen de ilk kez şaşırtıcı bir aşama yaptı. John Steinbeck'in Fareler ve İnsanlar adlı romanından Orhan Elmas'ın başarıyla Türk toplumuna uyarladığı senaryo, Nevzat Pesen'in elinde değerini buldu. Ve Pesen'in yönetiminde İkimize Bir Dünya, sinema tarihimizin en sıcak ve duyarlı filmlerinden biri oldu. Ne var ki Pesen, bu ilginç başarısından sonra kendini yenileyemeyecek; İkimize Bir Dünya, bir yönetmenin ilk ve son aşaması olacaktı. Gerçekte bu, bir ekip çalışmasının ortak başarısıydı. Ve Kadir Savun'un incelikli oyunu uzun süre akıldan çıkmadı.
1963
Film sayısı 128. Yeni oyuncular Ajda Pekkan ve Tamer Yiğit. İki oyuncu da bir dergi (Ses) yarışması aracılığıyla sinemada işbaşı yaptılar.
Güldürü oyuncusu Öztürk Serengil Adanalı Tayfur'la (Zafer Davutoğlu) sıradan bir lahmacuncu tipi yaratarak en parlak dönemine girdi. Uzun süre usta yönetmenlerin yanında asistanlık yapan Zeki Ökten'le gazeteci İlhan Engin ilk kez yönetmenlik yaptılar. Engin'in sinemayla ilişkisi ise senaryo yazarlığıyla başlamıştı.
Yılın en başarılı filmleri gene Metin Erksan imzasını taşıyor; Acı Hayat ve Susuz Yaz. Aynı zamanda yılın iş yapan filmlerinden biri olup sinemaya sokaktaki adamın dışında aydın bir seyirci kesimini getirebilmeyi başaran Acı Hayat, ilginç bir kent filmiydi. Türkan Şoray ve Ekrem Bora bu filmdeki rolleriyle sınıf atladılar.
Köy gerçeklerinin yanı sıra cinsel bir tutkunun da altını çizen Erksan'ın Susuz Yazı'nda Hülya Koçyiğit ve Erol Taş başarılı bir oyun sergilediler. Böylece de Metin Erksan, bir biri ardına elde ettiği başarılarla giderek kendini yenileyen bir sinemacı olduğunu her fırsatta gösteriyordu. Genç sinemacılar kuşağından Atıf Yılmaz'ın ise kararsız ve tekrarlar içinde yoluna devam ettiği görülüyordu. Örneğin Yarın Bizimdir yılın düzeyli filmlerinden biri olmasına karşılık, bir Gelinin Muradı'nı aşmış sayılmazdı.
Bu yıl sinemayla ilgili iki kurum faaliyet gösterdi. Türk Film Prodüktörleri Cemiyeti ile Sine-İş (Sinema İşçileri Sendikası).
Oyuncu Nilüfer Aydan, Şehirdeki Yabancı ile (Halit Refiğ) Moskova Film Şenliği'nde şeref diploması aldı.
1964
Film sayısı 180'e ulaştı. Yaşları genç, yeni bir sinemacılar kuşağı da giderek etkinliğini gösteriyordu. Genç sinemacılar taze ve yeni projelerle toplumsal içerikli filmlere ağırlık veriyorlar. Feyzi Tuna, bu genç sinemacılardan. Aşka Susayanlar'la adından söz ettiriyor. Tunç Başaran, Kemal İnci ve Remzi Jöntürk, ilk filmlerini yönetiyorlar. Daha önce senaryo çalışmaları yapan öykücü Tarık Dursun K. da Kelebekler Çift Uçar'la anlatım olarak yeni bir soluk getirmeye çalışıyorlar.
Yeni yönetmenlerden Cevat Okçugil, Ertem Eğilmez, Orhan Aksoy, Yılmaz Atadeniz çalışmalarını sürdürüyorlar. Daha önceki kuşağın sinemacılarından Nevzat Pesen Ahtapotun Kolları, Orhan Elmas Duvarların Ötesi ve Memduh Ün Ağaçlar Ayakta Ölür'le, çok sayıdaki kötü film arasından öne çıkmayı başarabiliyorlar. Daha eskilerden ise Atıf Yılmaz, gerçek kişiliğini bulabilme çabası içinde hem hızlı çalışıyor, hem de sürekli tür değiştiriyor. Erkek Ali ve Keşanlı Ali Destanı bu yıl çektiği düzeyli filmlerden ikisi.
Ama yılın en önemli üç filmi Ertem Göreç, Halit Refiğ ve Metin Erksan'dan geliyor. Ertem Göreç'in Karanlıkta Uyananlar'ı bir boya fabrikasındaki işçileri konu alan ilk grev filmi Türk sinemasında. Halit Refiğ Gurbet Kuşları'yla ilginç bir iç göç filmi ortaya koyuyor. Metin Erksan, Suçlular Aramızda'yla, çarpıcı görüntüler içeren bir burjuva melodramı sergiliyor. Erksan, estetik ustası bir sinemacı kuşkusuz. Yer yer yabancı etkiler taşıyan anlatımı çoğu kez polemikler yaratıyor. Hırçın bir yönetmen Erksan, ama sinemacı.
Cüneyt Arkın, yeni bir oyuncu. Leyla Sayar, Şehrazat (Halit Refiğ) ve Suçlular Aramızda adlı filmiyle Türk sinemasında vamp kadın tipine yeni bir derinlik kazandırıyor. Fetiş tutkuların, gizemli erotizmin giderek yıldız vampı oluyor Sayar.
Ve Berlin Film Şenliği'nde Türk sinemasının ilk büyük zaferi: Metin Erksan, bu uluslararası şenlikte en iyi film seçilen Susuz Yaz'la büyük ödül altın ayıyı kazandı. Daha sonra bu başarı nedeniyle Turizm ve Tanıtma Bakanı A. İ. Göğüş, yaptığı bir basın toplantısında filme emeği geçen tüm sanatçılara armağanlar veriyor. Ve bu ilk filmindeki başarılı rolü için Türk Kadınlar Birliği tarafından Hülya Koçyiğit yılın kadın sanatçısı seçildi.
Türk Film Prodüktörleri Cemiyeti ve Antalya Belediyesi'nin ortak girişimleriyle, sinema tarihimizin hâlâ sürmekte olan en önemli Film Şenliği düzenlendi. Ve I. Antalya Film Festivali sonuçları:
Bu arada Metin Erksan, Susuz Yaz'la Venedik Film Festivali "Merito Biennale"de bir ödül daha kazandı.
1965
Bir yıllık süre içinde çekilen 213 filmle Türk sineması, önlenmesi mümkün olmayan bir film enflasyonu başlattı. Altyapısız ve büyük bir karmaşa içinde film sayısı artarken bu sağlıksız hızlı tempo yeni sömürü kaynaklarını da beraberinde getiriyordu. Örneğin yıldız egemenliğinin doruk noktalara ulaşması, bölge işletmecilerinin Türk sinemasını yönlendirme çabaları ve tefeci-yapımcı ilişkisinin ortaya çıkardığı bono sistemine dayalı çarpık ekonomi, bu sömürü düzeninin başlıca kaynaklarıydı.
Semih Evin'le başlayan "iç içe çekilen film furyası", yapımcı Hasan Kazankaya ile daha ileri uçlara tırmandı. Ve bu dört ya da altı günlük gibi çok kısa sürelerde, aynı mekânlarda, aynı oyuncularla "şipşak" çekilen bu ucuz "ikiz filmler" bir "gecekondu sineması", başka bir deyişle "konfeksiyon sineması" dönemini başlattı.
Ucuzluk ve başıbozukluk birbiri ardına yeni sinemasal modalar getirdi. Yılın bir yeni türü de "hazretler sineması"ydı. Böylece 1965, Nuri Akıncı'nın Hazreti Yusuf'un Hayatı adlı filmiyle bir "din sömürüsü"nün başlangıç yılı oldu.
Kalitesiz filmlerin büyük bir sayıya ulaştığı bu dönemde, tek tük de olsa bazı olumlu çabalar görülmüyor değildi. Bu dönemde sinemaya girenlerden Erdoğan Tokatlı Son Kuşlar'la başarılı bir ilk film denemesi ortaya koydu. Memduh Ün'ün asistanı Bilge Olgaç, bir arayış içindeydi. Tiyatro sanatçısı Haldun Dormen Bozuk Düzen ve Güzel Bir Gün İçin'le dikkati çekti.
Filmlerde dekoratör olarak çalışan Duygu Sağıroğlu'nun Bitmeyen Yol adlı ilk filmi iç-göç'ü içeren gerçekçilik çabaları, olumlu bir çalışma olarak karşılandı. Feyzi Tuna'nın elle tutulur bir ilk gençlik filmi olan Yasak Sokaklar'ı eski kuşaktan Abdurrahman Palay'ın İsyancılar'ı, Atıf Yılmaz'ın Muradın Türküsü, Halit Refiğ'in Kırık Hayatlar'ı yılın kayda değer yapıtlarıydı.
Senaryo çalışmalarıyla Türk sinemasına önemli katkıları olan Vedat Türkali ve gazeteci romancı Cengiz Tuncer'de birer film yönettiler. Tuncer'in Sevmek Seni adlı filmi, çok aşırı ve bireysel bir sinema denemesi olarak kendi içinde boğuldu. Ve halk önüne de çıkamadı.
Yılın en önemli ve tartışmalı iki filmi gene Metin Erksan'la Halit Refiğ'den geliyordu. Ersan'ın Sevmek Zamanı, yerli motiflerle bezenmiş bir tutkunun, bir kara sevdanın filmi olmasına karşılık, bizden olan kahramanlarının davranış biçimlerinde bir yabancılaşma da ağırlıktaydı. Ama filmin estetik ve görsel zenginliği, yalnızca Erksan'a özgü boyutlardaydı.
Senaryosunu Kemal Tahir'in yazdığı, Halit Refiğ'in Haremde Dört Kadın'ı bir çağ filmi olarak belli bir kesimin ilgisini çekerken, Erksan'ın Sevmek Zamanı'nda olduğu gibi büyük bir ticari başarısızlığa uğradı. Bireysel açıdan ilginç sinema denemeleri olan bu "halktan kopuk" filmlere karşılık, Ertem Eğilmez'in "yerli Pigmalyon"u Sürtük yılın en büyük iş yapan filmlerinden biri oldu. Ayrıca Fıstık Gibi Maşallah (Hulki Saner), Fabrikanın Gülü (Ümit Utku), 1964-65 sezonunun en çok iş yapan filmleri listesinde yer aldı.
Görüldüğü gibi yıllar yılı şartlandırılmış yerli film seyirci beğenisinin hangi sınırlarda olduğu ortaya çıkıyor. Ve İstanbul Belediyesi'nin tuttuğu rapora göre ise, bir yıl içinde yalnızca kentteki sinemalara 34 milyon 393 bin 634 seyirci girmiş. Demek ki bu açıdan Türk sineması bir altın çağ yaşıyordu.
Bir resimli roman kahramanı olan Karaoğlan dizisiyle Kartal Tibet ün yaptı. Tunç Okan, Selma Güneri de bu yıl sinemaya girdiler. Gene yılın en çok iş yapan filmlerinden bir olan On Korkusuz Adam'da (Tunç Başaran) minicik rolüyle dikkati çeken Yılmaz Güney; Duygu Sağıroğlu'nun Ben Öldükçe Yaşarım filmindeki duyarlı oyunuyla ön plana geçti.
Türk Sinematek Derneği kuruldu. Ve büyük çoğunluğu öğrencilerden oluşan üyelerine yerli ve yabancı film gösterileri düzenlemeye başladı.
2. Antalya Film Festivali yapıldı:
34. İzmir Enternasyonal Fuarı I. Film Şenliği düzenlendi:
İlk kez bu yıl düzenlenen Gaziantep Film Şenliği'nde ise Kırık Hayatlar (Halit Refiğ) en iyi film seçildi. Milano'da (İtalya) Mifed'deki yarışmada Metin Erksan, Suçlular Aramızda'yla "en iyi sosyal içerikli film armağanı"nı aldı.
1966
Türk sineması rekora doğru gidiyor. Film sayısı 240. Oyuncu Yılmaz Güney, yönetmen olarak ilk filmini çekti: At, Avrat, Silah. Yücel Uçanoğlu, Nazmi Özer, Ferit Ceylan ve Yavuz Figenli yeni yönetmenler. Alp Zeki Heper, Soluk Gecenin Aşk Hikâyeleri'nde amatör oyuncular kullandı. Şiirsel görüntülere dayalı, ama soyut bir aşk filmi denemesi olan film, halk önüne çıkmadı. Yalnızca özel gösterilerde izlendi.
Metin Erksan Ölmeyen Aşk'la halktan kopuk, yalnızca kendisi için çektiği özgün sinema çalışmasını sürdürdü.
Osman Seden, bir çağ filmi olan, Reşat Nuri Güntekin uyarlaması olan iki bölümlü Çalıkuşu'yla en başarılı filmini yaptı. Toprağın Kanı, Pembe Kadın, Ah Güzel İstanbul ve Ölüm Tarlası Atıf Yılmaz'ın bu yıl çektiği değişik türdeki denemeleriydi. Ve Lütfi Ö. Akad, Sırat Köprüsü adlı filmiyle Türk sinemasında ilk kez geniş perde (cinemaskop) sistemini uyguladı.
Türk sineması kuramcılarının çeşitli kamplara ayrılıp "ATÜT sineması", "halk sineması", "ulusal sinema", "toplumsal gerçekçilik" gibi görüşleri tartıştıkları dönemde Lütfi Ö. Akad, çok önemli bir film patlattı: Senaryo çalışmasını Yılmaz Güney'le birlikte yaptığı Hudutların Kanunu, Türk sinema tarihinin en önemli filmiydi. Akad, ikinci kez doğarken, Yılmaz Güney'in "büyük oyun"u da uzun süre unutulmayacaktı.
Göksel Arsoy Altın Çocuk dizisiyle tipini değiştirdi. Cüneyt Arkın, çizgi roman kahramanı Malkaçoğlu dizisine yöneldi. Sadri Alışık Turist Ömer'le bir güldürü sineması tipine ağırlık verdi. Sinemaya bu yıl giren Yılmaz Gündüz ise bütçesi sınırlı, ucuz maliyetli filmlerin yerli James Bond'u oldu.
3. Antalya Film Şenliği'nin sonuçları:
Tunus'ta Kartaca Sinema Günü'nde Erksan'ın Yılanların Öcü şeref madalyası kazandı.
1967
208 film çekildi. Günlük gazetelerde ve dergilerde yayınlanan çizgi-romanlarla foto-romanların okuyucu üzerindeki etkinliği bu yıl sinemaya da yansıdı. Ve Türk sinemasında yeni bir avantür filmler modası başladı. Başta Killing olmak üzere, Baytekin, Fantoma, Mandrake, Uçan Adam gibi dışarlıklı, yani kahramanları yabancı kökenli bir dizi film yapıldı.
İrfan Ünal Ak-Ün, Berker İnanoğlu Er, Kadri Yurdatap Kadri ve sosyete terzisi Mualla Özbek Efes Film yapımevlerini kurdular.
Yapımcı-yönetmen Osman F. Seden bol yıldızlı filmler yapmaya devam etti. Oyuncu Türkân Şoray Tapılacak Kadın ve Ölümsüz Kadın gibi, adına yazılan senaryolarda yönetmen sinemasının önüne çıkıp "yıldız sistemi"ni bir "mitos" yani "efsane" boyutlarına çıkardı. Erkek oyunculardan Ayhan Işık ise bu "star sistemi"nin ilk büyük kuramcısı olarak yapımcılar üzerindeki egemenliğini sürdürdü. Sokaktaki adamın, lumpen seyircinin sözcüsü olarak devreye giren Yılmaz Güney, yıllardır Türk sinemasına egemen olan yakışıklı adam-güzel kadın anlayışını değiştirip bu kalıpları kırdı. Önceleri döküntü, sıradışı filmlerle marjinal bir sinemacı havası veren Güney, sonraları Atıf Yılmaz ve Lütfi Ö. Akad gibi düzeyli yönetmenlerle çalışarak bu aşamada gerçek oyunculuğu yakaladı. Örneğin Lütfi Ö. Akad'ın Kurbanlık Katil adlı filminde son derece şaşırtıcı bir oyun sergiledi. Aynı yıl gene Akad'ın Kızılırmak-Karakoyun'u, Atıf Yılmaz'ın Balatlı Arif ve Kozanoğlu adlı filmleri, yılın sağlam yapıtlarıydı. Özelliklede Kızılırmak-Karakoyun yılın filmiydi.
Bu arada Türkân Şoray da Güney'in yolunu izleyip Lütfi Ö. Akad'la çalıştı. Bu işbirliğinin ilk filmi Ana'ydı. Ve ilk kez Şoray, Otobüs Yolcuları ve Acı Hayat sayılmazsa gerçekçi bir tipi canlandırıp bir köylü kadınını oynadı.
4. Antalya Film Festivali yapıldı:
Bu yıl bir ödülde yurt dışından geldi. Atıf Yılmaz'ın Ah Güzel İstanbul'u, Bordighera'da (İtalya) düzenlenen Komik ve Mizahi Filmler Yarışması'nda gümüş ağaç ödülünü kazandı.
1968
117 film çekildi. Renkli film yapımı hızlandırıldı. Yeni yönetmenler Aykut Düz, Çetin İnanç ve Melih Gülgen. Bu yenilerden Çetin İnanç, piyasa koşullarına uygun ucuz serüven filmleriyle ön plana çıktı. Yeni oyunculardan biri, Uğur Güçlü oldu.
Seyfi Havaeri'nin Kara Sevda adlı şarkılı-türkülü melodramı, özelliklede Anadolu bölgelerinde büyük iş yaptı. İzdiham nedeniyle bazı sinemaların kapıları kırıldı.
Ustalardan Atıf Yılmaz (Yasemin'in Tatlı Aşkı, Köroğlu, Cemile), Memduh Ün (Vuruldum Bir Kıza, İlk ve Son) ve Lütfi Ö. Akad'da (Kader Böyle İstedi) bir yorgunluk belirtileri görüldü. İçlerinden yalnızca Akad, Vesikalı Yarim'le durumu dengelemeye çalıştı. Orhan Elmas ise Ezo Gelin'le en iyi filmini ortaya koydu.
Metin Erksan, gene Kuyu ile yeni tartışmalar getirdi. Erksan'a özgü "şiddet sineması"nın yeni ve son bir örneğini verdi. Görkemli gösteri biçimleriyle sapıklığa varan bir tutkulu aşkın trajik öyküsüydü anlattığı.
Yılmaz Güney'in Seyyit Han'ı yılın önemli filmlerinden biri oldu. Halk sineması koşullarına uygun, şiirsel ve destansı anlatımı Türk sinemasına bir "umut ışığı" getiriyordu. Taze ve diri bir soluktu bu.
Geleneksel bir biçimde sürdürülen Antalya Film Şenliği'nde sonuçlar şöyle gelişti:
Türk Filmi Arşivi, T.C. Dışişleri Bakanlığı ve Fransız Kültür Bakanlığı'nın işbirliği sonucu Paris'te Türk Filmleri Haftası düzenlendi. Ve gösteriye Sevmek Zamanı (Metin Erksan), Kızılırmak-Karakoyun (Lütfi Ö. Akad), Bitmeyen Yol (Duygu Sağıroğlu), Denize İnen Sokak (Atilla Tokatlı) katıldılar.
1969
Film sayısı 230. Zorro türü serüven filmlerinin giderek arttığı bir dönemde Metin Erksan'da Ateşli Çingene, Dağlar Kızı Reyhan gibi filmlerle bir gerileme başladı. Dış kaynaklı çizgi roman kahramanlarına karşılık yerli bir çizgi roman kahramanı ortaya çıkarıldı. Orta Asyalı bu tarihsel serüven kahramanı Tarkan'dı.
Bu tür çeşitli denemelerin yapıldığı sıra, yılın en dikkati çeken filmi Halit Refiğ'den geldi. Batılı bir kadınla bir Türk erkeğinin insancıl açıdan birbirlerine yaklaşımlarını, evrensel boyutlara ulaşan sevecenliklerini işleyen Bir Türke Gönül Verdim, Refiğ'in yeni bir aşamasıdır. Ve Ahmet Mekin'in oyunu da gerçek bir yaşamdan alınmış öykü içinde yerini bulur.
Adana Sinema Kulübü, Adana Belediyesi ve Devlet Film Arşivi'nin ilk kez düzenledikleri I. Altın Koza Türk Filmi Festivali sonuçları şöyledir:
En iyi film ve yönetmenin seçilmediği 6. Antalya Film Festivali'nde ise şu sonuçlar alındı:
1970
226 film çekildi.Yeni oyuncu Selda Alkor. Yeni yönetmenler Yücel Çakmaklı ve Temel Gürsu.
Yapımcı Türker İnanoğlu'nun girişimleriyle Türk -İran ortak yapım çalışmaları başladı. Ve bu çalışmalar geniş perde sistemiyle (cinemaskop) sürdürüldü. Ertem Göreç'in Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler'iyle Türk sinemasında masal filmleri dönemi açıldı. Yumurcak (Türker İnanoğlu) ve Afacan (Menderes Utku) gibi filmlerle "çocuk kahramanları ağır basan" bir sinema türü ortaya çıktı. Çeko (Çetin İnanç), yılın iş filmlerinden biri oldu. Aynı zamanda Yılmaz Köksal'a ün yaptırdı.
İddialı ve ünlü yönetmenler "suskunluk dönemi"ne girdi. Eyvah (Metin Erksan), Meçhul Kadın (Duygu Sağıroğlu), Kara Gözlüm (Atıf Yılmaz) gibi "arabesk-melo" türü filmlere ağırlık verdikleri dönemde Umut, yeni bir "dönüm noktası" getirir Türk sinemasına. Çünkü, Yılmaz Güney'in mizansen cambazlıkları arkasına sığınmadan sade ve yalın bir dille meydana getirdiği Umut, gerçekçi çabaları belgeci bir tutumla en iyi yansıtan bir yapıttı. "Umudu umutsuzluğa dönüştüren" ilginç bir sinema örneğiydi kuşkusuz...
Temel Gürsu'nun ilk filmi Dikkat Kan Aranıyor, Bilge Olgaç'ın Kerim Korcan uyarlaması Linç, yılın sözü edilen filmleriydi. Yücel Çakmaklı ise, Birleşen Yollar'la İslam düşüncesinin ilk örneğini oluşturan, "milli sinema" akımını başlattı. 2. Adana Film Festivali yapıldı:
Bu yıl ayrıca iki Türk filmi yurt dışında ödüllendirildi. Umut (Yılmaz Güney), Grenoble Film Şenliği'nde (Fransa) özel jüri ödülü; Yara (Ümit Utku) Tanca Film Festivali'nde üçüncülük ödülünü kazandılar.
1971
Film sayısı gene giderek tırmanıyor. Bu kez tam 265 film çekildi. Arzu Okay, Tarık Akan ve Murat Soydan sinemanın yeni oyuncuları. Oyuncu Lale Oraloğlu ve Fikret Hakan, yönetmenliğe soyundular. Metin Erksan, Emel Sayın'lı Makber, Feride ve Hicran gibi filmlerle tür değiştirerek tüm ustalığını gizli bir "arabesk"e teslim etti. Ancak içerik yönünden, yani seçtiği konularda büyük bir gerileme kaydederken, usta sinema anlatımında bir şey yitirmedi. Lütfi Akad da "şarkılar" modasına uyup Zeki Müren'le Rüya Gibi'yi, Orhan Gencebay'la Bir Teselli Ver'i yönetti. Ne var ki ilk arabesk eğilimli filmlerden biri olan Bir Teselli Ver her yönden Akad için büyük bir "fiyasko" oldu.
Süreyya Duru'nun Keloğlan adlı masal türündeki filmi, tüm bölgelerde beklenmedik bir "gişe hasılatı" elde etti.
Yılmaz Güney, Ağıt'la destansı sinemasını geliştirirken Acı'yla, özelliklede Umutsuzlar'la şiirli ve olgun bir anlatım biçimi ortaya koydu. Bir kaçakçı çetesinin öyküsü üzerine kurulan ve bir tragedya boyutlarına ulaşan Ağıt, Venedik Film Şenliği'nde elemeyi kazanıp 10 film arasına girmeyi başarır. Baba ise yaygın bir seyirci kesimine inip yılın "büyük iş" yapan filmi olur.
3. Adana Film Festivali sonuçları:
8. Antalya Film Festivali sonuçları şöyle oldu:
Gene bu yıl Milano Çocuk Filmleri Festivali'nde Afacan Küçük Serseri (Ülkü Erakalın) birincilik ödülü aldı.
1972
Bir yıllık süre içinde 299 filmle, Türk sinema tarihinin en büyük rekoru kırıldı. Bu arada renkli film yapımı da 185'le, siyah-beyaz çalışmaları geride bıraktı.
Yeni oyuncu Serdar Gökhan. Oyuncu Türkân Şoray, Dönüş'le ilk yönetmenlik denemesinde başarılı oldu. Metin Erksan'ın Keloğlan Can Kız adlı filmi ise sinema gişelerinde bekleneni vermedi, bu açıdan "fiyasko"yla sonuçlandı. "Milli sinema"nın kuramcısı Yücel Çakmaklı, İslami düşünceyi Çile ve Zehra'yla sürdürdü. Melih Gülgen, Parçala Behçet'le seks ve avantür filmlerine yeni bir yol açtı. Aşırı şiddet sahneleriyle dolu bu tür filmlerin oyuncusu da Behçet Naçar'dı.
Atıf Yılmaz Utanç'la toplumun ezildiği kadın sorununa yaklaştı. Lütfi Ö. Akad, Irmak ve Gökçe Çiçek'le eski törelerin, geleneklerin altını çizen çalışmalar yaptı. Her iki film de yeni atılımların 1972 yılındaki ilk örneklerini oluşturdu. Yılmaz Duru, İnce Cumali'den sonra en başarılı filmini ortaya koydu. Bu, Kara Doğan'dı.
9. Antalya Film Festivali sonuçları:
4. Adana Film Festivali:
1973
209 film çevrildi. Siyah-beyaz film sayısı ise bu yıl 30'a düştü. Çifte Rabialar'la dinsel filmler gene yeni bir tırmanışa geçti.
Türkan Şoray, ikinci yönetmenlik denemesi Azap'la büyük bir başarısızlığa uğradı. Safa Önal Umut Dünyası, Ertem Eğilmez Canım Kardeşim'le küçük insanların dünyalarını insancıl bir yaklaşım içinde verip kendi çizgilerini aştılar. Lütfi Ö. Akad, önce Gelin ve sonra da Düğün'le iç-göç olayına yeni bakış açıları getiriyordu.
Akad'ın Gelin'i 2. Uluslararası Tahran Film Şenliği'nde 72 filmlik ön elemeyi kazanıp yarışmaya girmeyi başardı. Ve Paris'te "Yılmaz Güney Haftası" düzenlendi. Dönüş (Türkan Şoray), Moskova Film Şenliği'ne katıldı.
10. Antalya Film Festivali yapıldı:
5. Adana Film Festivali sonuçları ise şöyle oldu:
1974
189 film çevrildi. Siyah-beyaz film sayısı 6'da kaldı. Yeni yönetmenler Ömer Kavur'la Tunç Okan, yeni oyuncu ise Gülşen Bubikoğlu ve Kemal Sunal.
Türk Sinemasında sendikalaşma faaliyetleri başladı. Nazif Taştepe'nin başkanlığını yaptığı Türk İşçileri Sendikası'na Film-Sen (Türkiye Film Emekçileri Sendikası) katıldı. Başkanı da Şerif Gören'di.
Oksal Pekmezoğlu, Lando Buzzanhca'lı İtalyan komedi filmlerinden uyarladığı Beş Tavuk Bir Horoz'la yeni bir moda başlattı. Ve bu "seks komedileri modası" Türk sinemasındaki bunalımı iyice körükledi.
Avantür filmlerle ün yapan oyuncu Tunç Okan, ilk yönetmenlik denemesini İsveç'te gerçekleştirdi. Ve son derece başarılı bir film ortaya koydu. Yurt dışına kaçak girip yabancılaşan Türk işçilerini gerçekçi gözlemlere dayanarak öykülerini bir kara mizah diliyle aktardı Otobus'le. Yılın en başarılı filmlerinden biri de Şerif Gören'den geldi. Yılmaz Güney'in senaryosu üzerine kurulan Endişe pamuk işçilerinin işverenle olan çatışmalarını, sömürülmelerini ve bir kan davasını görüntüledi. Gene bir ilk film olan Yatık Emine'yle Ömer Kavur, I. Dünya Savaşı döneminde sürgündeki bir fahişenin öyküsünü anlattı.
Lütfi Ö. Akad, Düğün ve Gelin'i izleyen "iç göç üçlemesi"nin sonuncusu olan Diyet'i çekti. Yıllardan beri önceki çalışmalarıyla sıradanlığı bir türlü aşamayan Süreyya Duru, Bedrana'yla sinema serüveninin "ilk büyük çıkış"ını yaptı. Bedrana usta işi bir film oldu. Yılmaz Güney'in tutuklanması nedeniyle yarım bırakmak zorunda kaldığı Zavallılar'ı ustası Atıf Yılmaz tamamladı. Ve bu "İki yönetmenli film", aksamayan bir anlatım içinde şaşırtıcı bir dil bütünlüğüne, ortak bir başarıya ulaştı.
Bu ara Yılmaz Güney, Umut'tan sonra Arkadaş'la yeni bir dönem daha açıyordu Türk sinemasında. 1974 Türkeye'sinin genel panoraması içinde toplumsal çelişkileri olgun ve usta bir sinema diliyle yansıtılan Arkadaş; değil yılın, giderek yılların filmi olmayı
başarırken, her türlü "tartışmaya açık" olsa da tüm sıcaklığı ve tazeliğiyle Türk sinemasındaki yerini koruyacaktı.
Ayrıca Arkadaş, ticari açıdan, yabancı film gösteren sinemalarda (Yeni Melek, Reks, Şafak, Güneş) büyük bir başarı sağladı. Böylece de İstanbul bölgesinde bugüne kadar en çok iş yapan (1.200.000 TL brüt gelir) film durumuna geliyordu.
Bu yıl Adana Film Festivali'ne son verildi. 11. Antalya Film Festivali'nde ise şu sonuçlar alındı.
Türk sineması ayrıca yurt dışında da dikkati çekti. Bu açıdan olumlu ve parlak sayılabilecek bir yıl geçirdi. Örneğin, Paris Sinematek'inde Türk Filmleri Toplu Gösterisi düzenlendi. Ve bu gösteride Ağıt (Yılmaz Güney), Bir Millet Uyanıyor (Muhsin Ertuğrul), Düğün (Lütfi Ö. Akad) ve Kızgın Toprak (Feyzi Tuna) yer aldı.
Gene Kızgın Toprak, Taşkent'te düzenlenen Asya ve Afrika Ülkeleri Film Festivali'nde ilgi çekti ve Fatma Girik'e Kadınlar Komitesi tarafından özel bir ödül verildi.
Bedrana (Süreyya Duru) Karlov Vary Film Şenliği'nde (Çekoslavakya) Cidalc ödülünü kazandı. Erkan Yücel, Endişe'yle 20. San Remo Film Şenliği'nde (İtalya) en başarılı oyuncu seçildi.
Tunç Okan'ın yurt dışında çektiği Otobüs Türk sinemasına yurt dışından çeşitli ödüller getirdi: Taormina Film Festivali'nde (Sicilya) büyük ödülü (altın charybe) kazandı. Karlovy Vary Film Şenliği'nde (Çekoslavakya) Uluslararası Sanat ve Deneme Sinemaları ödülüyle dünya Sinema Kulüpleri Federasyonu'nun Donkişot ödülünü aldı. Ayrıca Strasbourg (Fransa) İnsan Hakları Film Festivali ödülü ile değerlendirildi. Portekiz'de Santarem Festivali büyük ödülü ile birlikte Sinema Eleştirmenleri özel ödülünü kazandı.
1975
225 film çekildi. Tümü de renkli çalışma oldu. Ve böylece de Türk sinemasında siyah-beyaz film dönemi sona erdi.
1967'de Türk Film Arşivi ve 1969'da ise Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Film Arşivi olarak çalışmalarını sürdüren Kulüp Sinema 7, bu kez Sinema-TV Enstitüsü'ne dönüştü. Ve düzenlenen sinema kurslarında Lütfi Ö. Akad, İlhan Arakon, Metin Erksan, Halit Refiğ hocalık yaptılar.
Yeni oyuncu Müjde Ar. Ayhan Işık'la Fikret Hakan yapımcılığa başladılar.
Ertem Eğilmez'in tek kahramana dayalı olmayan çok kişilikli Hababam Sınıfı güldürüleri yılın en popüler filmleri oldular. İş yapan filmler listesinde ilk sıraları aldılar.
Yılın sinema modası ise 'komedi ağırlıklı seks filmleri'ydi. Nazmi Özer'in Civciv Çıkacak Kuş Çıkacak adlı seks komedisi, bu furyayı hızlandıran film oldu. Bu tür filmler sinema gişeleri önlerinde şaşırtıcı kuyruklar oluşturdular.
Yılmaz Güney'in gerçekte bitirilmeyen, taslak olarak hazırlanan senaryolarından yola çıkan Temel Gürsu İzin'le, Bilge Olgaç Bir Gün Mutlaka ile birer "yarım başarı" elde edebildiler sadece. Melih Gülgen, Cemil filminde gerçekçi bir polisiye konu yakalamışken, oyuncusu Cüneyt Arkın'ın müdahalesiyle, başarı yolunda büyük bir fırsat kaçırmış oldu.
Seks komedisi türündeki filmlerin egemen olduğu dönemde yılın en iyi filmini Kara Çarşaflı Gelin'le gene Süreyya Duru gerçekleştirdi.
Türk Filmciler Derneği, meslekte 25 yılını dolduran 43 sanatçıya onur belgesi verdi. 12. Antalya Film Festivali sonuçları:
Association Française de Cinemas d'Art et d'Essai tarafından Paris'te Türk Filmleri Haftası düzenlendi. Arkadaş (Güney), Kuma (Atıf Yılmaz), Umut (Güney), Endişe (Şerif Gören), Yatık Emine (Ömer Kavur); kısa metrajlı filmlerde Bebek, Yollar Boyunca Türkiye (Cengiz Tacer) ve Karagöz'ün Dünyası (Sabahattin Eyuboğlu) Paris'te bir sinemada gösterildi.
Avrupa Sinema-TV İşçileri Sendikası'nın düzenlediği (Paris) 8. Kısa Filmler Şenliği'nde Behlül Dal'ın Güneşin Battığı Yer adlı filmi özel şeref ödülü aldı.
İzmit'te düzenlenen 4. Yarımca Sanat Şenliği'nde Arkadaş en iyi film seçildi, Bedrana ise ikinci oldu.
1976
Film sayısı 164. Oyuncu Cüneyt Arkın ve Kartal Tibet (Tosun Paşa) yönetmenliğe başladı.
Seks komedileri aynı hızla sürdü. Ve bu tür filmlerle tiyatro oyuncuları piyasada yeni bir egemenlik kurdular. Ali Poyrazoğlu, Aydemir Akbaş, Sermet Serdengeçti, Mete İnselel, Hadi Çaman, İlhan Daner, Alev Sezer, Rüştür Asyalı, Özcan Özgür, Yüksel Gözen "seks sineması"nın "vamp erkekler"ini oluşturdular. Türün yarattığı kadın oyuncular da Arzı Okay ve Mine Mutlu'ydu.
13. Antalya Film Festivali sonuçları:
İstanbul Uluslararası I. Film Festivali düzenlendi: Turizm Bakanlığı ile Ümit Utku'nun Başkanlığını yaptığı Film San Vakfı'nın gerçekleştirdiği festivalde şu sonuçlar saptandı:
Yurt dışında ise iki film ödüllendirildi. Ergin Orbey'in Bizim Aile adlı filmi Taşkent Film Şenliği'nde Özbekistan İşçi Konfederasyonu'nun özel ödülünü kazandı. Ali Özgentürk'ün Yasak adlı belge filmi ise, Moskova Film Şenliği'nde ikincilik ödülü olarak gümüş madalya aldı.
1977
Film sayısı 124. Yeni yönetmenler Korhan Yurtsever ve Ümit Efekan.
Uzun bir suskunluk döneminden sonra tekrar sinemaya dönen Metin Erksan Sensiz Yaşayamam'la tekrar bir hamle yaptı. Kendini öldürmesi için kiralık bir katil tutan bir kadının çalkantılı iç dünyasına ışık tutan Sensiz Yaşayamam, Erksan'ın bu "ara dönemi"nin "son filmi" oldu.
Süreyya Duru, Güneşli Bataklık ile işçi ve holding patronlarının dünyasına eğilen bir kent filmi çalışması yapmasına karşılık, tam bir başarıya erişemedi. Atıf Yılmaz "sevgi mi emek mi" sorunsalı üzerine kurduğu Cengiz Aytmatov uyarlaması Selvi Boylum Al Yazmalım'la, insancıl ilişkilere yeni bir yaklaşım getirdi. Duyarlı ve sıcak bir anlatım içinde aktardığı filmde, oyuncu olarak Kadir İnanır-Türkan Şoray-Ahmet Mekin üçlüsünün içtenlikli oyunları da bu arada dikkati çekti.
14. Antalya Film Festivali sonuçları:
1978
126 film çekildi. Yeni oyuncu Bulut Aras, yeni yönetmen Erden Kıral.
Seks komedilerinin yanı sıra mafya türü film sayısı arttı. Ve bu tür filmlerin en geçerli oyuncusu da Cüneyt Arkın'dı. Arkın, çok sayıda yurda giren Hong-Kong (Japon) karate filmlerinin etkisiyle Türk sinemasında bir "üstün insan mitosu" yarattı. Ferdi Tayfur, İbrahim Tatlıses, Orhan Gencebay'la "şarkıcı oyuncu saltanatı" ve arabesk eğilimler hızlandı.
Kültür Bakanlığı, olumlu bir adım attı. Ve Bakanlığın bünyesinde Sinema Dairesi kuruldu.
Kültür Bakanı Ahmet Taner Kışlalı, sinemayla ilgilendi. Ve Sosyal Güvence Yasası çıkartıldı. TFİS (Türkiye Film İşçileri Sendikası) kuruldu. Başkanlığa Semih Servidal seçildi.
Yavuz Turgul'un senaryosunu yazdığı Sultan, Kartal Tibet'in yönetmen olarak en iyi filmi oldu. Erden Kıral'ın, çeltik ağalarına karşı savaş veren bir kaymakamın anılarından oluşan Kanal'ı, ödün vermeyen dürüst bir sinema yapıtıydı. Yavuz Özkan, Maden'le yılın en iyi filmlerinden birini ve aynı zamanda bir maden ocağındaki sömürüye başkaldıran işçiler üzerine kurulu bir politik sinema örneği verdi.
Senaryosunu Yılmaz Güney'in yazdığı ve Zeki Ökten'in büyük başarıyla yönettiği Sürü, son yılların en önemli filmi oldu. Kırsal kesimde başlayıp, büyük kentte yok olan bir aşiretin trajik öyküsü, etkili sinema diliyle çarpıcı bir ekip başarısına ulaşıyordu. Ulusal bir sinema, evrensel boyutlara ulaşan bir insan dramı...
15. Antalya Film Festivali sonuçları:
Filmciler Derneği'nin düzenlediği gecede, Türk sinemasına katkıları nedeniyle Muhsin Ertuğrul, Baha Gelenbevi ve Bedia Muvahhit'e madalya ile onur belgesi verildi.
Bulgaristan'da Türk Filmleri Haftası düzenlendi. Selvi Boylum Al Yazmalım (Atıf Yılmaz), Kızgın Toprak (Feyzi Tuna), Kara Çarşaflı Gelin (Süreyya Duru) ve Kapıcılar Kralı (Zeki Ökten) gösterildi.
Taşkent Film Şenliği'nde Türkan Şoray, Selvi Boylum Al Yazmalım'daki rolüyle en iyi kadın oyuncu seçildi. Kara Çarşaflı Gelin ise Karlovy Vary Film Şenliği'nde (Çekoslovakya) Sendikalar Birliği Özel Ödülü'nü kazandı.
1979
Film sayısı 195. Seks komedileri büyük bir tırmanışa geçti. Bu türde tam 131 film çekildi. Ve giderek de seks furyası, Öyle Bir Kadın Ki (Naki Yurter) adlı filmle pornografiye dönüştü. Ve Zerrin Egeliler bir yıllık süre içinde çevirdiği 37 filmle dünya rekorunu kırdı.
Oyuncu Tuncer Kurtiz, İsveç'te Türk işçilerini konu alan Gül Hasan adlı bir film yönetti. Ali Özgentürk yönetmenliğe başladı. Doğu Anadolu'da görücü usulüyle evlenen bir köylü kadının dramı üzerine kurulu Hazal, Özgentürk'ün "ilk filmi" oldu.
Erden Kıral, Bereketli Topraklar Üzerinde'yle o güne dek çekilen en başarılı bir Orhan Kemal uyarlaması gerçekleştirdi. Ömer Kavur'un da, çocuk dünyasını gerçekçi ve çoşku dolu bir anlatımla ortaya koyduğu Yusuf ile Kenan'ı, yılın filmlerinden biriydi. Şerif Gören Almanya'daki kadın işçilerin öyküsünü Almanya Acı Vatan'da, Yavuz Özkan demiryolu işçilerinin grev olgusunu Demiryol'da başarıyla beyaz perdeye aktardı. Gerçek bir olaydan yola çıkan Atıf Yılmaz, Adak'la yeni bir deneysel sinema örneği ortaya koydu. Gerçekten 2,5 aylık oğlunu tanrıya kurban eden Müslüm'ün öyküsü Yılmaz'ın anlatımıyla bir çarpıcılık kazandı.
Bu yıl Sansür Kurulu'nun 16. Antalya Film Festivali'ne katılan filmlerin bazılarını yasaklayıp bazı bölümlerini de kesmek istemesi üzerine iştirakçi yapımcılar yarışmadan çekilme kararı aldılar. Ve böylece de yalnızca kısa metrajlı film yarışması yapılabildi. Süha Arın'ın Tahtacı Fatma adlı kısa filmi, en iyi film seçildi.
Bu yıl Türkiye'de ilk kez çizgi filmleri yarıştı. Kültür Bakanlığı'nın düzenlediği Nasrettin Hoca Çizgi Filmleri Yarışması'nda şu sonuçlar alındı:
Bu yıl yurt dışında Türk sinemasına gösterilen ilgi büyük bir tırmanışa geçti. Özellikle de Türk sinemasının dünyaya açılmasında Sürü, etkin bir rol oynadı.
1980
Film sayısı 68'e düştü.Yeni yönetmenler: Sinan Çetin (Bir Günün Hikâyesi) ve Şahin Gök (Kurban Olduğum).
Sinan Çetin'in Bir Günün Hikâyesi bir ilk film'in getirdiği acemilikleri taşımasına karşın, filmde sinemacı kişiliğini yer yer ortaya koyduğu da gözden kaçmıyordu. Kartal Tibet; Aziz Nesin uyarlaması Zübük'le kendini aşarken, yalnızca güldüren bir film değil, düşündüren bir film yönetmeni olarak da önem kazanıyordu. Sınıf atlayan üç kâğıtçı bir politikacı tipi büyük bir başarıyla yansıtılmıştı. Öte yandan Başar Sabuncu'nun sağlam ve derinlikli senaryosuyla Atıf Yılmaz yılın en başarılı filmini yaptı. Bir reklam yıldızı olarak köşeyi dönen, ama sonunda çarpık sermaye oyunlarına kurban gidip çıldıran bir duvarcı ustasının öyküsü, Atıf Yılmaz'ın Talihli Amele'sinde değerini bulurken, toplumsal bir eleştiriyi de beraberinde getiriyordu.
12 Eylül askeri müdahalesi ve ardandan tüm ülkede sıkıyönetim ilan edilmesi nedeniyle 17. Antalya Film Şenliği bu yıl yapılmadı.
Kültür Bakanlığı Sinema Dairesi tarafından düzenlenen Milli Sinema Kongresi'nde meslekte 25 yılını dolduran bazı sanatçılara takdirname verildi.
Türk sineması, bu yıl da dünya sinemasının gündeminden inmedi. Sürekli yeni yeni zaferler tazelendi. Örneğin Sürü, Zürih'te (İsviçre) 8, Basel'de 7 hafta oynadı. Londra Film Festivali'nde katılan 93 film arasından sıyrılıp en iyi film seçildi. Ve ardından Rotterdam Şenliği'nde Sinema Eleştirmenlerinin yaptığı soruşturma sonucu en iyi üç film arasına girdi. 10. Uluslararası Antwerp Şenliği'nde (Belçika) en iyi film seçildi.
Yine Zeki Ökten'in Düşman filmi 30.Berlin Film Şenliği'nde jüri özel senaryo ödülü ile Uluslararası Katolik Film Organizasyonu Büyük Ödülü'nü aldı.
Ali Özgentürk'ün Hazal'ı, bu yıl Türk sinemasına 5 ödül birden kazandırdı:
72 film çekildi. 100. yıldönümü nedeniyle Atatürk Yılı olan 1981'de Remzi Jöntürk, Cüneyt Arkın'la Öğretmen Kemal'i çekti. Ancak bu fırsatı yeteriyle değerlendiremedi.
Büyük bir yatırımla süper prodüksiyon özellikleri taşıyan Toprağın Teri, Natuk Baytan'ın en iyi filmi oldu. Ancak çeşitli ülkelere satılan film, konusu açısından Türk sinemasına önemli bir ses getiremedi. Türkan Şoray, Yaşar Kemal'in romanından beyaz perdeye uyarladığı Yılanı Öldürseler'le yönetmenliği tekrar denedi.
Ömer Kavur'un Füruzan'dan uyarladığı Ah Güzel İstanbul ile Kırık Bir Aşk Hikayesi; Atıf Yılmaz'ın Deli Kan'ı, Ali Özgentürk'ün At'ı ve Sinan Çetin'in Çirkinler de Sever'i yılın özgün denemeleri olarak dikkati çektiler.
En iyi birinci filmin seçilemediği 18. Antalya Film Festivali, 2 yıllık bir aradan sonra tekrar düzenlendi.
Strasbourg Avrupa Film Festivali'nde Erden Kıral'ın Bereketli Topraklar Üzerinde adlı yapıtı büyük ödülü kazandı.
1982
Film sayısı 72. Halit Refiğ'in yönettiği Leyla ile Mecnun, arabesk eğilimli sinemasının baş yapıtı olarak halka indi. Ve "yılın en çok iş yapan filmi" olan Leyla ile Mecnun, sinemasal açıdan bazı tartışmalara yol açtı.
Zeki Ökten, halk arasında güncel bir olay durumuna gelen "banker ve faiz sorunu"na Faize Hücum'la toplumsal bir eleştiri getirip yılın önemli filmlerinden birin ortaya koydu. Atıf Yılmaz; Necati Cumalı uyarlaması ile Mine'yle "kadın sorunları"na eğildi. Ve Mine'yle bir "kadın filmleri dönemi" açıldı. Bu arada Türkan Şoray, cinsel ağırlıklı, yanı sıra gerçekçi bir kadın tipine yönelip yeni bir oyunculuk aşamasına geçti.
Ömer Kavur'un Göl'ü, Feyzi Tuna'nın Seni Kalbime Gömdüm'ü kadının iç dünyalarına eğilen "kadın filmleri"ydi. Memduh Ün, Kaçak'ta "yalnız bir kadın"ın iç dramına yaklaşırken; Şerif Gören, Tomruk'ta doğayı yansıtmaya devam etti.
19. Antalya Film Festivali sonuçlandı:
Yurt dışında Türk sineması bir altın çağ yaşadı. Yılmaz Güney'in senaryosunu yazıp Şeref Gören'in yönettiği Yol, 35. Cannes Film Şenliği'nde Costa Gavras'ın Missing/Kayıp adlı filmiyle birlikte en iyi film seçilerek büyük ödül altın palmiyeyi paylaştı. Metin Erksan'ın Susuz Yaz'la Berlin'de kazandığı büyük başarıdan sonra, bir Türk filminin "ikinci büyük zaferi"ydi bu. İnsanoğlunun temel sorunlarını sergileyen Yol, bir "sinema baş yapıtı" ve de "Türk sinemasının son yıllarda gerçekleştirdiği en güçlü filmlerinden biri" olarak kabul edildi.
Hyeres Genç Sinema Festivali'nde (Fransa), Sinan Çetin'in Bir Günün Hikâyesi halk jürisi büyük ödülünü kazandı. Ve Ali Özgentürk'ün At adlı filmi ise 14. Akdeniz Ülkesinin katıldığı Valencia Akdeniz Ülkeleri Şenliği'nde (İspanya) üçüncülük ödülü aldı.
1983
78 film çekildi. Yeni oyuncular: Hülya Avşar (Haram), Zuhal Olcay (İhtiras Fırtınası). Yeni yönetmenler: Yusuf Kurçenli (Ve Recep Ve Zehra Ve Ayşe), Nesli Çölgeçen (Kardeşim Benim).
Müjde Ar, Ömer Kavur yönetiminde Ah Güzel İstanbul'la (1981) başlattığı kadın "kimlik arayışı"nı, bu yıl Aile Kadını (Kartal Tibet), Güneşin Tutulduğu Gün (Şerif Gören) ve Şalvar Davası'yla (Kartal Tibet) sürdürdü. Ve baş kaldıran özgün kadın tipinin kuramcısı olarak Türkan Şoray dahil, birçok oyuncuyu etkiledi. Bu aşamada dibe bastırılmış kadın cinselliği ve iç dünyası da ön plana çıktı.
Halit Refiğ, Beyaz Ölüm'le uyuşturucu madde ve bu düzenin kurbanları olan gençlik dünyasına ilk kez ciddi olarak bakarken, aynı zamanda gişe hasılatı açısından Türk sinemasının ilk büyük rekoru kırıldı. Yalnızca İstabul bölgesinde 30 milyon (TL) topladı.
Doğa ile insan ilişkilerini anlatan Şerif Gören'in Derman'ı, köylü kadınların erkek egemenliğine başkaldırdığı, Kartal Tibet'in güldürü türündeki Şalvar Davası ilgi çeken filmler oldular.
Budapeşte ve Kûveyt'te Türk Filmleri Haftası düzenlendi. 20. Antalya Film Festivali şöyle sonuçlandı:
Her yıl düzenlenen Sedat Simavi Vakfı Ödülleri'ne ilk kez bu olan Kardeşim Benim, en iyi film seçildi.
Erden Kıral'ın Hakkâri de bir Bir Mevsim'inin yurt dışındaki yankıları olumlu biçimde sürdü.
Ve 33. Uluslararası Berlin Film Şenliği'nde 5 ödül birden getirdi Türk sinemasına:
Ali Özgentürk'ün At'ı 1983 Lecce Uluslararası Film Festivali'nde (İtalya) en iyi film ödülünü kazandı.
Şerif Gören'e Derman'la Valencia Film Festivali'nde (İspanya) jüri özel ödülü verildi.
1984
124 film çekildi. Yeni bir yönetmen: Yavuz Turgul. Orhan Elmas'ın Kayıp Kızlar'ı "yılın iş filmi" oldu. Video olaylarının Türk sineması için bir tehlike oluşturduğu bu dönemde, ustalar ve gençler birbirinden ilginç filmler ortaya koydular.
Şerif Gören, çaresiz ve ezilen bir kadının öyküsü üzerine koyduğu Firar'da cinselliği gerçekçi bir bakış açısı içinde ele aldı. Ve böylece yılın en cesur çıkışlarından birini gerçekleştirdi.
Yusuf Kurçenli'nin Ölmez Ağacı bir Türk kızıyla bir Yunanlı gencin aşkını, insani ve evrensel bouytlara ulaştırdı. Yavuz Turgul Fahriye Abla'da, Atıf Yılmaz Bir Yudum Sevgi'de, başkaldıran "yeni kadın imajı"nı getirdiler beyaz perdeye. Ve "kadının kurtuluşu" açısından, özellikle de Bir Yudum Sevgi, Türk sinemasının son yıllarda çevrilen en önemli filmlerinden biri oldu.
Bekçi (Ali Özgentürk), Fidan (Erdoğan Tokatlı), Gizli Duygular (Şerif Gören), Kaşık Düşmanı (Bilge Olgaç), Namuslu (Ertem Eğilmez), Pehlivan (Zeki Ökten) ve Tunç Okan'la (Cumartesi Cumartesi) Muammer Özer'in yurt dışında çektikleri filmler, yılın üzerinde durulması gereken çalışmalarıydı.
Film Yapımcıları Derneği (FİYAP) kuruldu. Yapımcı Türker İnanoğlu'nun başkanlığındaki kuruluş, Türk sinemasının aleyhinde "video korsanlığı"na dikkat çekmek amacıyla bir rapor hazırlayıp hükümet yetkililerine sundu.
21. Antalya Film Festivali sonuçları:
Türk sineması bu yıl gene yurt dışında başarılar kazandı. Erden Kıral'ın Hakkari'de Bir Mevsim'i 1984 Los Angeles Olimpiyatları'nın "açılış filmi" oldu.
24. Karlovy Vary Festivali'nde (Çekoslavakya) Şerif Gören'in Derman'ı iki ödül birden aldı:
3. Akdeniz Kültürleri Film Festivali'nde Erden Kıral'ın Ayna'sı "eleştirmenler ödülü"nü aldı.
1984 Sao Paolo Uluslararası Film Festivali'nde (Brezilya) At (Ali Özgentürk), büyük ödülü kazandı.
1985
127 film çekildi. Yeni yönetmenler: Başar Sabuncu (Çıplak Vatandaş) ve Ümit Elçi (Kurşun Ata Ata Biter); yeni yapımcı: Cengiz Ergun (Estet).
Halit Refiğ'in Alev Alev adlı filmi yılın gişe rekorunu kırdı. Şarkıcı Küçük Emrah'la arabesk eğilimli filmler modası sürdü.
Belli düzeyi aşan filmlerin sayısı çoğaldı. Yeni umut ışıkları görüldü. Atıf Yılmaz Adı Vasfiye ile "sosyal içerikli fanstatik film" türüne ağırlık verdi. Nesli Çölgeçen, Yavuz Turgul'un senaryosundan aktardığı Züğürt Ağa ile güldürü sinemasında yeni bir aşamayı gerçekleştirdi. Ve Şener Şen bu filmdeki başarılı oyunuyla "yıldız"lığa ilk adımlarını attı. Sosyal içerikli güldürü sinemasının bir başka başarılı örneğini de Başar Sabuncu Çıplak Vatandaş'la verdi. İkinci kez sinemaya uyarlanan Yılanların Öcü'ne, Şerif Gören yeni bir yorum getirdi.
Amansız Yol (Ömer Kavur), Bir Avuç Cennet (Muammer Özer), Dul Bir Kadın (Atıf Yılmaz), Gülüşan (Bilge Olgaç), Kan (Şerif Gören), Kırlangıç Fırtınası (Atilla Candemir), Körebe (Ömer Kavur), Kurbağalar (Şerif Gören), Kurşan Ata Ata Biter (Ümit Elçi), Kuyucaklı Yusuf (Feyzi Tuna) ve 14 Numara (Sinan Çetin) yılın düzeyli filmleriydiler.
Mimar Sinan Üniversitesi Gençlik İçin Türk Sineması gösterileri düzenlendi.
22. Antalya Film Festivali'nde şu sonuçlar alındı:
Kültür Bakanlığı, "sinema teşvik ödülleri" adıyla dramatik, belgesel ve animasyon olmak üzere 3 dalda, ilk kez bir yarışma düzenledi. Ve dramatik türdeki uzun metrajlı filmlerin yapımcılarına 4'er milyon TL. verildi.
Uzun metrajlı dramatik filmler:
1.500.000 TL kazanan belgeseller:
2 milyon kazanan animasyonlar:
Bu yıl yurt dışında ilk ödül Derman (Şerif Gören) filmiyle geldi. 25. Karlovy Vary Film Şenliği'nde (Çekoslavakya) Talat Bulut'a Prag Üniversitesi Sinema Enstitüsü tarafından "karakter oyunculuğu ödülü" verildi. Ve gene Derman, 4. Uluslararası Şam Film Festivali'nde (Suriye) birinci seçilerek altın kılıç ödülünü kazandı.
4. Yeni Alman Sineması Film Şenliği'nde (Lüksemburg) Hakkari'de Bir Mevsim (Erden Kıral), seyirci oylarıyla en iyi film seçildi.
35. Uluslararası Berlin Film Şenliği'nde Tarık Akan'a, Pehlivan'daki rolüyle jüri özel mansiyonu verildi.
7. Uluslararası Kadın Filmleri Şenliği'nde (Paris) Kaşık Düşmanı (Bilge Olgaç), en iyi film ödülü ile Fransız gazetecilerinin basın özel ödülünü kazandı. Ve Halil Ergün'de seyirci tarafından en iyi oyuncu seçildi.
1.Uluslararası Tokyo Film Festivali'nde (Japonya) Ali Özgentürk'ün At adlı filmi, 250 bin dolarlık ödülü kazandı. New York Amerikan Film Festivali'nde bir Türk-Alman ortak yapımı olan Gülibik, Educational Film Library Asociation (Eğitsel Film Kütüphaneleri Birliği) ödülünü aldı. Gene ödüllü bir film olan Erden Kıral'ın Ayna'sı Portekiz'den eli boş dönmedi. Figuera da Foz Uluslararası Film Şenliği'nde büyük ödülü kazandı.
Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu ile Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın ortaklaşa hazırladıkları Süha Arın'ın Kapalıçarşı'da Kırkbin Adım adlı kısa filmi, Turizm Filmleri Festivali'nde (Viyana) Jüri Şeref ödülü aldı.
Uluslararası İstanbul Sinema Günleri düzenlendi: İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı'nın düzenlediği Uluslararası İstanbul Sinema Günleri'nin Altın Lale Ödülü bölümünde Ayna'ya (Erden Kıral) özel mansiyon ödülü verildi. Sinema Günleri'nin 1 milyon liralık Eczacıbaşı Vakfı Ödülü'nü ise Bir Yudum Sevgi'nin yapımcısı ve yöntemeni Atıf Yılmaz kazandı. Ayrıca Pehlivan'daki başarısı nedeniyle Zeki Ökten, üstün başarı belgesiyle değerlendirildi.
1986
Film sayısı yeni bir tırmanışa geçti. Ve bu yıl 185 film çekildi. Yeni oyuncular: Şahika Tekand, Sibel Turnagöl Yeni yönetmenler: Erdoğan Kar, Nisan Akman, İsmail Güneş ve Tevfik Beşer Yeni yapımcı: Lokman Kondakçı (Varlık Film).
Atıf Yılmaz'ın Müjde Ar'la Aaahh Belinda'sı yılın en çok iş yapan (40 milyon TL) filmi olarak yeni bir rekor kırdı.
Sinemaya ilgi yeniden doğdu. Ve seyirci sinemaya döndü. "Sinema, Video ve Müzik Eserleri Yasası" meclisten çıkıp yürürlüğe girdi.
Yeni arayışlara ve çıkışlara yönelen 20'ye yakın nitelikli film, Türk sinemasına bir hareket getirdi. Özellikle de Atıf Yılmaz'ın Aaahh Belinda, Ömer Kavur'un Anayurt Oteli, Başar Sabuncu'nun Asılacak Kadın, Nesli Çölgeçen'in Züğürt Ağa ve Yavuz Turgul'un Muhsin Bey adlı filmleri yılın en ilginç denemeleri oldular. Ömer Kavur'un kendine özgü sineması ve Macit Koper'in oyunuyla Anayurt Oteli, edebiyat-sinema ilişkilerinin en büyük başarılarından birini örnekledi.
Gene Bekir Yıldız'dan bir edebiyat uyarlaması olan Halkalı Köke'yle Ümit Efekan, kendini aşan bir çıkış yaptı. Ve Zuhal Olcay'ın "usta işi oyunu" ayrıca dikkati çekti. Sinan Çetin siyasal ağırlıklı filmi Prenses ile içerik açısından bazı tartışmalara yol açarken, Gökyüzü ile de biçime dayalı bir "kaçış sineması" örneğini verdi.
Atıf Yılmaz'ın Asiye Nasıl Kurtulur'u epik bir deneme, Değirmen ise bir "çağ filmi"ydi. Teyzem (Halit Refiğ), Fatma Gül'ün Suçu Ne (Süreyya Duru), Gün Doğmadan (İsmail Güneş), Kupa Kızı (Başar Sabuncu), Beyaz Bisiklet (Nisan Akman), 40 Metrekare Almaya (Tevfik Başer), Merdoğlu Ömer Bey (Yusuf Kurçenli), Ses (Zeki Ökten), Suda Yanar (Ali Özgentürk), Beyoğlu'nun Arka Yakası (Şerif Gören), Uzun Bir Gece (Süreyya Duru), Suçumuz İnsan Olmak (Erdoğan Tokatlı) ve Dilan (Erden Kıral) çeşitli özellikler taşıyan ilginç filmlerdi.
23. Antalya Film Festivali sonuçları:
Uluslararası İstanbul Sinema Günleri'nin Eczacıbaşı Vakfı Ödülü için seçici kurul, bir yerine 3 film seçmek zorunda kaldı;
Böylece 2 milyonluk para ödülü üç filmin yönetmenleri arasında paylaştırıldı.
Kültür Bakanlığı'nın "sinema teşvik ödülleri"ni kazanan filmler de şunlardı:
Uzun metrajlı dramatik filmler (Ödül tutarları 4'er milyon TL):
Bu yıl da Türk sineması yurt dışındaki şenliklerde ilgi toplamaya devam etti. Amansız Yol Taşkent Film Şenliği'nde gösterildi. Venedik Film Şenliği'nin çeşitli bölümlerinde ise Hakkari'de Bir Mevsim, Ayna, Bekçi, Kaşık Düşmanı ve Kan adlı filmlerimiz yarıştı. Rimini Avrupa Sineması Şenliği'nde (İtalya), Adı Vasfiye kadın sorunlarına getirdiği bakış açısı nedeniyle hayli ilgi gördü.
14. Strasbourg Film Şenliği'nde (Fransa), Bekçi'yle (Ali Özgentürk), Bir Avuç Cennet (Muammer Özer) ikincilik ödülünü paylaştılar.
32. Oberhausen Kısa Film Festivali'nde (Almanya) Dilek Gökin'in Yokuş adlı kısa filmi uluslararası büyük jüri ödülünü aldı.
11. Uluslararası Spor Filmleri Şenliği'nde (Fransa) Pehlivan (Zeki Ökten) 31 film arasından sıyrılarak Uluslararası Olimpiyat Komitesi ödülünü kazandı.
Gene Bir Avuç Cennet, 7. Kırsal Dünya Sinema Şenliği'nde (Fransa) seçici kurul tarafından mansiyona değer bulunurken, 3. Uluslararası Göçmen Filmleri Festivali'nde (İsveç) büyük ödülü aldı.
Yurt dışından gelen yılın son ödülünü de Hülya Koçyiğit'in başarısıyla gerçekleşti. Ve Koçyiğit, 8. Nantes Üç Kıta Şenliği'nde (Fransa) Kurbağalar'daki yorumuyla en iyi kadın oyuncu seçildi.
1987
185 film çekildi. Yeni yönetmenler: Şahin Kaygun, Zülfü Livaneli, Engin Ayça, Orhan Oğuz, Muzaffer Hiçdurmaz, Ömer Uğur ve Yavuzer Çetinkaya.
Kaliteli ve çizgi dışı filmlerin yapımı bu yıl daha arttı. Ve iş yapan film listesinde ağırlık yıldız ya da oyuncu sinemasına değil, yönetmen sinemasına geçti. Yani yıllar önce Lütfi Ö. Akad'la başlayıp Metin Erksan'la, Atıf Yılmaz'la Yılmaz Güney'le devam eden yönetmen sineması (Cinema d' Auteur), günümüzde Erden Kıral'la, Ömer Kavur'la tazelendi. Bu aşamada Zuhal Olcay, Şehika Tekand, Nur Sürer, Şerif Sezer,
Fatoş Sezer, Gülsen Tuncer gibi yıldız olmayan, ama olgunluk çağını yaşayan kadın oyuncular yeni bir atağı oluşturdular.
Atıf Yılmaz, Hayallerim, Aşkım ve Sen'le "sosyal içerikli fantastik film üçlemesi" 'ni (ilk ikisi: Adı Vasfiye ve Aaahh Belinda) sonuçlandırdı.
Yılın öteki önemli filmleri: Afife Jale (Şahin Kaygun), Av Zamanı (Erden Kıral), Bez Bebek (Engin Ayça), Bir Avuç Gökyüzü (Ümit Elçi), Biri ve Diğerleri (Tunç Başaran), Çark (Muzaffer Hiçdurmaz), Çil Horoz (Süreyya Duru), Dolunay (Şahin Kaygun), Dünden Sonra Yarından Önce (Nisan Akman), 72.Koğuş (Erdoğan Tokatlı), Gece Yolculuğu (Ömer Kavur), Gramafon Avrat (Yusuf Kurçenli), Her Şeye Rağmen (Orhan Oğuz), İpekçe (Bilge Olgaç), Kaçamak (Başar Sabuncu), Kadının Adı Yok (Atıf Yılmaz), Kara Sevdalı Bulut (Muammer Özer), Katırcılar (Şerif Gören), On Kadın (Şerif Gören), Zincir (Korhan Yurtsever), Yer Demir Gök Bakır (Zülfü Livaneli), Yarın Yarın (Sami Güçlü), Yağmur Kaçakları (Yavuz Özkan), Rumuz Goncagül (İrfan Tözüm), Selamsız Bandosu (Nesli Çölgeçen).
Sinema Eseri Sahipleri Meslek Birliği (SESAM) kuruldu. Ve başkanlığa Türker İnanoğlu seçildi.
24. Antalya Film Festivali sonuçları:
Uluslararası Sinema Günleri'nde Eczacıbaşı Vakfı Ödülü'nü en iyi film seçilen Anayurt Oteli kazandı.
Kültür Bakanlığı bu yıl, 'sinema teşvik ödülleri'ni' 8 milyona çıkardı: 8 milyon TL kazanan uzun metrajlı dramatik filmler:
Belgeseller:
Animasyonlar:
Türk sineması bu yıl yurt dışında gene parlak bir dönem yaşadı. Ve yeniden keşfedilen Metin Erksan için, Nantes 9. Üç Kıta Film Festivali'nde (Fransa) bir toplu gösteri düzenlendi. Beş filmi gösterildi. Yavuz Özkan'ın Maden'i Paris'te dört sinemada birden gösterime girdi. Zülfü Livaneli'nin Yer Demir Gök Bakır'ı Cannes Film Festivali'nin Un Certain Regard bölümünde gösterildi. Valencia Film Şenliği'nde (İspanya) Ömer Kavur'un Anayurt Oteli ve Zeki Ökten'in Ses adlı filmleri yarıştı.
Daha önceki yıllarda çeşitli ödüller toplayan Muammer Özer'in Bir Avuç Cennet adlı filmi bu kez 13. Uluslararası Santarem Film Festivali'nde (Portekiz) senaryo dalında birinci seçilip altın buket ödülünü kazanırken, ayrıca en iyi film ödülü olan bronz buketi de alıyordu.
44. Uluslararası Venedik film Şenliği'nde Anayurt Oteli, Uluslararası Sinema Yazarları Federasyonu (Fipresci) ödülünü Ermanno Olmi'nin Hanımefendiye Uzun Ömürler adlı filmiyle paylaştı. Ömer Kavur'un bu filmi ayrıca 8. Valencia Akdeniz Film Festivali'nde İtalyan yönetmen Mazzacura'nın İtalyan Gecesi adlı filmiyle üçüncülük ödülü bronz madalyayı paylaştı. 9. Nantes 3. Kıta Film Şenliği'nde ise büyük ödülü kazanırken, Macit Koper de aynı filmdeki rolüyle en iyi erkek oyuncu seçildi.
Yılın sonuncu ödülü de Zülfü Livaneli'nin Yer Demir Gök Bakır'ıyla geldi yurt dışından. Livaneli'nin bu filmi San Sebastian Film Şenliği'nde Hristiyanlar Sinema Örgütü (Ocic) ödülünü kazandı.
1988
Üç yeni kadın yönetmen: Mahinur Ergun ruzan, ressam Gülsün Karamustafa (Benim Sinemalarım).
Atıf Yılmaz'ın Duygu Asena uyarlaması Kadının Adı Yok, Türk sinema tarihinin en büyük gişe rekorunu (İstanbul sinemalarında 6 haftada 140 milyon TL) kırdı.
Sovyet yazar Cengiz Aytmatov'un bir eserinden Hocakulu Narlıyev'in sinemaya uyarladığı Türk-Sovyet yapımı Gün Uzar Yüzyıl Olur çekildi.
Genç kuşak oyuncuları içinde öne çıkıp dikkati çeken yalnızca Tarık Tarcan oldu. Türk sinemasında "sosyal güvence" girişimleri başladı. Ve devlet sinemayla ilk kez ciddi bir şekilde ilgilenmeye başladı. Özellikle de Devlet Bakanı Adnan Kahveci'yle Dışişleri Bakanı Mesut Yılmaz, Türk sinemasına olumlu yaklaşımlarda bulundular. Adnan Kahveci, 'yabancı sermayeyi' Türkiye'ye çekmeyi amaçlayan "Off-Shore Media projesi" 'ni sundu.
SODER (Sinema Oyuncuları Derneği) kuruldu. Ve başkanlığa Türkan Şoray seçildi.
Himaye edilmeye muhtaç sinema sanatçıları için yapılacak "huzurevi" 'nin temelini Başbakan Turgut Özal attı.
Zengin mutfağı (Başer Sabuncu), Düttürü Dünya (Zeki Ökten), Gömlek (Bilge Olgaç), Polizei (Şerif Gören) ve Benim Sinemalarım (Füruzan) bu yılın düzeyli çalışmalarıydı.
7.Uluslararası İstanbul Sinema Günleri'nde Eczacıbaşı Vakfı ödülü, en iyi film seçilen Biri ve Diğerleri'ndeki başarısıyla Tunç Başaran'a verildi. Üstün başarı belgesini de Sabahattin Ali uyarlaması Gramafon Avrat'la Yusuf Kurçenli kazandı. Ayrıca Yavuz Turgul'un Muhsin Bey adlı filmi de seçici kurul ödülüyle değerlendirildi.
1.Ankara Film Şenliği yapıldı. Genç yönetmenleri desteklemek amacıyla Türkiye'de ilk kez yapılan ilk filmler yarışmasında sonuçlar şöyle saptandı:
Kısa Film Yarışması:
Türk sineması yurt dışındaki gösterilerde, yarışmalarda ilgi çekmeye devam etti. Örneğin 16. Strasbourg Film Şenliği'nde Sinan Çetin'in 14 Numara adlı film yarıştı. Ve bir aylık süre içinde (eylül) üç filmimiz peş peşe ödüllendirildi.
Köln'de düzenlenen Foto Kino Fuarı'nda Zülfü Livaneli'nin Yer Demir Gök Bakır'daki kameramanı Jugen Jurges'e Alman Kamera Ödülü verildi.
5. Avrupa Sinama Festivali'nde (İtalya) Her Şeye Rağmen (Orhan Oğuz) eleştirmenlerin seçtiği Avrupa'nın en iyileri bölümü'nde birincilik ödülüne değer görüldü. Ve daha önce de Cannes Film Şenliği'nde gençlik ödülü almıştı.
36. San Sebastian Film Festivali'nde Muhsin Bey de (Yavuz Turgul), jüri özel ödülü kazandı.
37. Uluslararası Mannheim Film Festivali'nde (Almanya), Her Şeye Rağmen 20 bin marklık (yaklaşık 19 milyon) büyük ödülü aldı (ekim).
Ankara'da Türk-Amerikan Derneği, Ödüllü Türk Filmleri Gösterisi düzenlendi.
1988 yılı sona ererken Türk sineması, yurt dışında birbiri ardına çeşitli başarılar yeniledi. Örneğin bu başarılardan başlıcası Hülya Koçyiğit'in Fransa'da düzenlenen 8. Uluslararası Amiens Film Şenliği'nde Bez Bebek adlı filmindeki yorumuyla en iyi kadın oyuncu seçilmesi oldu.
Gene Paris'te (Bobiğny) Yılmaz Güney Filmleri Toplu Gösterisi (Umut, Ağıt, Endişe, Zavallılar, Düşman) düzenlendi.
32. Londra Film Festivali'ne Kaçamak (Başar Sabuncu), Bez Bebek (Engin Ayça) ve Her Şeye Rağmen (Orhan Oğuz) adlı filmler katıldı.
Ve bu ara Ontario Film Enstitüsü ve Toronto Türk Derneği'nin Ottowa Büyük Elçiliğimiz desteğiyle Türk Filmleri
Toplu Gösterisi düzenlendi. Bu şölene Pehlivan (Zeki Ökten), İpekçe (Bilge Olgaç), Beyaz Bisiklet (Nisan Akman), Aaahh Belinda (Atıf Yılmaz), Aşk-ı Memnu (Halit Refiğ) ve Amansız Yol (Ömer Kavur) adlı filmlerimiz gösterildi.
1988 yılının son ödülünü ise yönetmen Lütfi Ö. Akad aldı. Kültür ve Turizm Bakanlığı, "Kültür ve Sanat Büyük Ödülü" 'nü sinema sanatına katkı ve hizmetleri nedeniyle Akad'a verdi.
For English
Undoubtedly each country has its own history of the cinema and such an history is confirmed by documents. According to such documents the official history of the cinema, known then as the cinématograph, begins on December 22, 1895 in Paris at the Grand Café, near the Boulevard des Capucines, where two young Frenchmen, the brothers Louis and Auguste Lumière, stages a first showing.
According to several sources the cinema enters Turkey first through private showings, held at the Sultan's court (The Yıldız Palace), followed by public ones. We know, for example, that in 1897 a Rumenian citizen of Polish origins, Sigmund Weinberg, staged a first public show in Istanbul. The place being Sponeck's beerhouse in Galatasaray's square.
Periods
1914
Starting from 1908 more movie theaters are opened in various cities, most of them owned by foreigners or minorities. Practically the history of the Turkish cinema starts on November 14, 1914 when Fuat Uzkınay, being at that time an army officer, shoots a 150 meter long documentary (Ayos Stefanos'taki Rus Abidesinin Yıkılışı / The Demolition of the Russian Monument in St. Stephan) considered to be the first Turkish film.
One year later (1915), by orders coming from Enver Pasha, Minister of War, an "Army film Center" is founded and Sigmund Weinberg, a pioneer in the film field, appointed as head of the said Center with Uzkınay as his assistant. Weinberg, who was usually shooting war documentaries and newsreels concerned with the visits of foreign monarchs, succeeds in convincing Enver Pasha to start producing feature films.
Weinberg's first attempt is an adaptation of a popular stage play, Leblebici Horhor, but after a while and due to the death of one of the leading actors, the shooting has to be stoped. A second film, Himmet Ağanın İzdivacı (The Marriage of Master Himmet), encounters a similar end when most of the actors are recruited in order to serve during the war of the Dardanelles. It is only after the end of World War I that Fuat Uzkınay, substituting Weinberg at the head of the "Army Film Center", will complete Himmet Ağa'nın İzdivacı (1918).
1917
In those first years of the Turkish cinema a further military office, "Müdafaa-i Milliye Cemiyeti" (The Association for National Defence), gets involved into film production, Fuat Uzkınay, now a foremost documentary director, is put at the head of the said department and young journalist, the 20 years old Sedat Simavi, succeeds in directing two feature films, Pençe (The Claw) and Casus (The Spy). Both being the truly completed first feature films of the Turkish cinema.
1919
Only two feature films are produced during the year: Mürebbiye (The Governess) and Binnaz. Both are directed by the 62 years old Ahmet Fehim, a leading figure in the foundation of the Turkish theater, and the male cast is composed by such stage actors as Raşit Rıza Samako, Behzat Butak and Hüseyin Kemal Gürmen while the female leads are played by Mme. Kalitea, Eliza Binemeciyan and Bayzar Fasulyeciyan.
1921
Şadi Fikret Karagözoğlu, a top comedian of the period, brings to the Turkish screen, with Bican Efendi Vekilharç (Mister Bican, Secretary) the first comic character. Karagözoğlu directs two more adventures of his hero, Rican Efendi Mektep Hocası (Mister Bican, School- master) and Bican Efendi'nin Rüyası (Mister Bican's Dream), playing also the leading part.
1922
A new era begins in the Turkish cinema with Muhsin Ertuğrul, who had worked as an actor and director in the German cinema from 1916, returning in Turkey and with the foundation, by brothers Kemal and Şakir Seden, of "Kemal Film", Turkey's first private producing company. Muhsin Ertuğrul, relying on his filmic experiences abroad, directs two features for "Kemal Film": İstanbul'da Bir Facia-i Aşk (A Love Tragedy in Istanbul) and Boğaziçi Esrarı / Nur Baba (The Mystery of the Bosphorus / Father Light).
The second one causes some incidents: adapted from a novel by Yakup Kadri Karaosmanoğlu it attracts the attention of the religious sect known as the "Bektaşi". Thinking that the production is aimed against their teachings the Bektaşi's raid the studio, while shooting is in progress. The police has to protect the crew, the leading actor flies in panic and refuses to resume his work and so on. But, in the end, the film is finally completed.
1923
Muhsin Ertuğrul is ready to start his career, as the ruler and No. I man of the Turkish cinema, directing three productions during the year. The first of them is Ateşten Gömlek (The shirt of fire), adapted from the novel by Halide Edip Adıvar. Set during the years of the Turkish War of Independence it remains the "first" of an epic tradition and, furthermore, also the first film where -following the proclamation of the Turkish Republic (1923) and its allowing Turkish women the freedom to work- two Turkish actresses, Bedia Muvahhit and Neyyire Neyir, appears in front of the camera.
During the year Muhsin Ertuğrul directs also Leblebici Horhor and Kız Kulesinde Bir Facia (A Tragedy at Kız Kule).
1924
Muhsin Ertuğrul directs only one movie and after completing Sözde Kızlar (The Would be Girls), adapted from a novel by Peyami Safa, goes to Russia (1925) to continue his cinematographical works.
1928
The brothers, İpekçi who, in 1924, had started a ring of movie theaters enters feature production with a new company, "İpek Film", thus founding the second private film producing venture of the Turkish cinema. Muhsin Ertuğrul, back to Turkey, starts directing the first feature of "İpek Film", Ankara Postası (The Courier from Ankara), to be completed the following year.
Another feature, also signed by Muhsin Ertuğrul, and titled Kaçakçılar (The Smugglers) has to be interrupted when one of the leading actors dies in a car crash. Kaçakçılar is thus completed in 1929.
1931
Muhsin Ertuğrul's İstanbul Sokaklarında (The Streets of Istanbul) shares the titles of both "first Turkish co-production" (with Greece and Egypt) and "first talkie". Combining a cast of Turkish (Semiha Berksoy, Talat Artemel, I. Galip Arcan), Egyptian (Azize Emir) and Greek (Gavrilides) players the film is dubbed in Paris, at the Epinay studios.
1932
Shoot with a cast of theatrical actors, including Atıf Kaptan, Ferdi Tayfur, Mahmut Moralı, Hadi Gün, Hazım Körmükçü, Sait Köknar, Ercüment Behzat Lav, Bir Millet Uyanıyor (A Nation Awakens), another War of Independence epic, becomes Muhsin Ertuğrul's best work and one of the first "good", films in the history of the Turkish cinema. Furthermore and again for the first time an actor (Atıf Kaptan) becomes a popular figure through his part (Captain Yahya) in the film.
While Ertuğrul goes on completing Kaçakçılar (The Smugglers), İpek Film opens its first sound stage and censorship enters the Turkish cinema with the first version of the "Instructions concerning the control of cinema films " . akı filmlerimizden biridir. Ve ilk kez bir oyuncu halk içinde ünlenip öne çıkar. Bu oyuncu Yahya Kaptan rolüyle Atıf Kaptan'dır. Ertuğrul, Kaçakçılar'la çalışmalarını sürdürürken, İpek Film Şirketi de Nişantaşı'nda ilk sesli stüdyoyu kurup işlemlere başlar. Bu yıl, ilk şekliyle hazırlanan Sinema Filmlerinin Kontrolü Hakkında Talimatname'de yürürlüktedir.
1933
4 feature films and 3 short ones are produced. 1933 is the year devoted mostly to operettas and vaudevilles. Muhsin Ertuğrul directs Karım Beni Aldatırsa (If my wife betrays me), Söz Bir Allah Bir (One is the word and one is the Lord) and Fena Yol (The Bad Way), the last being a further co-production with Greece. In the meantime, together with Nâzım Hikmet Ran who had authored several screenplays under the penname of Mümtaz Osman, Ertuğrul signs also Cici Berber (The Nice Barber). Nâzım Hikmet directs a short feature, Düğün Gecesi / Kanlı Nigâr (The Weding Night / Bloody Nigâr) and actor Hazım Körmükçü signs another short Yeni Karagöz (The New Karagöz).
1934
A new producing company, "Ha-Ka (Halil Kamil) Films" is founded. Muhsin Ertuğrul directs Milyon Avcıları (The Million Hunters) and Leblebici Horhor Ağa while Nâzım Hikmet gives another short work with İstanbul Senfoni (The Symphony of Istanbul). The remake of Leblebici Horhor Ağa represents Turkey at the Second Venice Biennale and is awarded with a "diploma of honor" thus becoming the first Turkish feature awarded in an international film festival.
1935
With Bataklı Damın Kızı Aysel (Aysel, the Girl from the Swampy Roof) Ertuğrul gives to the Turkish cinema its first rural drama. The film, who carries openly influences derived from the Soviet cinema, is also noticeable for the presence of Cahide Sonku, a theater actress who had entered the movies in 1933. With her interpretation of Aysel, Cahide Sonku becomes the first star of the Turkish screen. yönetmen araya girer. Tiyatrocuların dışından gelen bu yönetmen Faruk Kenç'tir. Almanya'da Fotoğrafçılık ve Film Okulu'nu bitirip 1938 yılında yurda dönen Kenç, zorunlu olarak Muhsin Ertuğrul'un takımındaki tiyatro oyuncularıyla bir süre çalışacaktır. Çünkü o günün koşulları içinde Şehir Tiyatrosu oyuncuları, hocaları Ertuğrul'un izinde olup, Türk sinemasını ellerinde tutmaktadırlar.
1939
From 1916 to 1939 the Turkish cinema remains under the strong domination of theatrical personalities, including Muhsin Ertuğrul. In 1939 a new director enters the field, Faruk Kenç, who directs Taş Parçası (The Stone). Kenç returns to Turkey in 1938, after completing in Germany a film and photography school. And Kenç has also to use, in his cast, leading theatrical actors following the steps of Ertuğrul since the cinema is still dominated by the theater.
1940
With Faruk Kenç entering the field the number of films produced during the year reaches 5. Suavi Tedü, a young stage actor playing leading parts in Ertuğrul's Şehvet Kurbanı (Victim of Lust) and Kenç's first action thriller Yılmaz Ali (The Indomitable Ali), starts a line of handsome and typical "jeune premier".
1942
While 1941 ends with only one feature film produced, Muhsin Ertuğrul's "Kahveci Güzeli" (The Handsome Coffee-seller) brings out four releases, one (Kıskanç / The Jealous one) directed by Ertuğrul and the remaining three by Adolf Körner, a former Czechoslovakien entertainer. For "Ha-Ka Film" Körner directs three features in a row: Duvaksız Gelin (The Unveiled Bride), Sürtük (The Trollop) and Kerem ile Aslı (Kerem and Aslı). Among them Sürtük, an adaptation of G. B. Shaw's Pygmalion, will influence the melodramatic tradition of the Turkish screen through several remakes.
1943
Nasrettin Hoca Düğünde (Nasrettin Hodja at The Wedding), started in 1940 by Ertuğrul from a screenplay by Burhan Felek, is finished by actor and dubbing specialist Ferdi Tayfur. A new producing company, "Ses Film", owned by Necip Erses enters into production with Dertli Pınar (The Sorrowful Spring) a further rural melodrama directed by Faruk Kenç.
1944
Following Faruk Kenç another non-theatrical director, formed in Europe, comes back to Turkey in 1939; Baha Gelenbevi. Gelenbevi, who had worked in Paris with Abel Gance (Napoleon) and Marcel L'Herbier (L'argent), starts as Director of Photography in Kenç's Dertli Pınar then goes on to direct his first feature, Deniz Kızı (The Mermaid). sayısında ise belli bir artış görüldü. Erman Film (Hürrem Erman), Duru Film (Naci Duru) bu yapımevlerinin başlıcalarını oluşturdular.Yılın en önemli sinema olayı ise Yerli Film Yapanlar Cemiyeti'nin kurulması oldu. Çünkü YFYC, yapımcıları bir araya getiren bağımsız bir sinemacılar kuruluşudur. Kuruluşun İdare Heyeti'nde ise Faruk Kenç (İstanbul Film), İhsan İpekçi (İpek Film), Turgut Demirağ (And Film), Fuat Rutkay (Halk Film), Necip Erses (Ses Film), Murat Köseoğlu (Atlas Film), Refik Kemal Arduman (Ankara Film), İskender Necef (Birlik Film), Hikmet Aydın (Şark Film) ve Yorgo Saris (Elektra Film) görev aldı.
1945
Kenç, who has formed his own company "İstanbul Film" in 1944, produces and directs Hasret (Nostalgia), a drama staring singer Münir Nurettin and newcomer Oya Sensev. With Kenç non-theatrical newcomers had the possibility of acting in feature films.
During the year three new directors direct their first film: Şadan Kamil, who had graduated in photography in Germany, signs Onüç Kahraman (13 Heroes), Talat Artemel and Refik Arduman, both from the City Theater (İstanbul), give respectively Hürriyet Apartmanı (Freedom Apartment) and Köroğlu.
And three new producing companies are started: Fuat Rutkay's "Halk Film", Nazif Duru and Murat Köseoğlu's "Atlas Film" and Turgut Demirağ's "And Film" Rutkay being a movie theater owner, Duru operating its own theater and Demirağ having graduated from the Southern California University and worked with Leo McCarey.
Another non-theatrical actor, Sadri Alışık joins the cast of Faruk Kenç's Günahsızlar (Those Without sin) while further producing companies, such as Hürrem Erman's "Erman Film" and Naci Duru's "Duru Film", enters into the market.
The year's most important event is the creation of the "Association of Film Producers" an independent association bringing together all producers of Turkish films. The Board is composed, thus, by Faruk Kenç, (Istanbul Film), İhsan İpekçi (İpek Film), Turgut Demirağ (And Film), Fuat Rutkay (Halk Film), Necip Erses (Ses Film), Murat Köseoğlu (Atlas Film), Refik Kemal Arduman (Ankara Film), İskender Necef (Birlik Film), Hikmet Aydın (Şark Film) and Yorgo Saris (Elektra Film).
1947
12 feature films are produced during the year. Vedat Örfi Bengü, a pioneer of the Egyptian cinema, directs Bağda Gül (A Rose in the Wineyard); Seyfi Havaeri, a former stage actor in Burhanettin Tepsi's and Sadi Tek's theatrical companies, signs two films, Yara (The Wound) and Kılıbıklar (Woman-haters); Ferdi Tayfur, a member of the City Theater, gives Senede Bir Gün (Once A Year) and Kerim'in Çilesi (The Ordeal of Kerim). Following the steps of their "master" Muhsin Ertuğrul the said directors' works are stamped with a heavy, outdated theatrical pathos. Another negative influence is also derived from the Egyptian features abondantly imported in Turkey during the years of World War 2. pırıltılarından biridir Lütfi Ö. Akad Türk sinemasının gelişim tarihi içinde çok önemli yeri ve gerçekçi bir kurtuluş savaşı filmi olan Vurun Kapheye ile Akad, yeni sinema anlayışının ilk belirtilerini ortaya koyar.
Among the new directors of the year the only one to gain some attention is Turgut Demirağ who, devoid of any theatrical background, had been formed in Hollywood. Adapted from a novel by Reşat Nuri Güntekin, Demirağ's Bir Dağ Masalı (Tale of A Mountain) constitutes the first attempt at a super-production.
1948
18 features are produced. 5 of them are directed by Vedat Örfi Bengü, 7 are produced by Fuat Rutkay (Halk Film) who, in the following years, will remain the most active producer of the Turkish cinema.
Meanwhile: three new companies are founded, Ömer Aykut's "Ömay Film", Agop Fındıkyan's "Işık Film" and Sabahattin Tulgar's "Milli Film". Sami Ayanoğlu and Kadri Ögelman, both coming from the ranks of Muhsin Ertuğrul, directs their first films, Harmankaya and Kahraman Mehmet (The Heroic Mehmet). And two non-theatrical directors enters the cinema: Şakır Sırmalı with Domaniç Yolcusu (The Domaniç Traveler) and Çetin Karamanbey with Silik Çehreler (Pale Faces).
The rise in the number of feature films produced yearly as well as the flow of new producing companies is primarily caused by the fact that, as per the Law on Municipal Incoms, local productions are taxed, on ticket prices, only for 25 % so that, for the first time in its history, the Turkish cinema gains a protection aimed at its gross revenue.
During the year the "Association of Film Producers" (Yerli Film Yapanlar Cemiyeti) organises the first offical Turkish films festival aiming at "Promoting several contests in order to help the development of the national cinema and assist its members". The awards of this first 'local films contest' are given as follows:
1949
Production reaches 19 feature films. The Turkish cinema is at the begining of a new era and during this era new, independent and original cinematographers will take their places, step by step, in accordance with the changing economical and social conditions. The first of them is Lütfi Ömer Akad, a landmark in the history of the Turkish cinema, who by directing his first feature, Vurun Kahpeye (Strike the Whore), gives a realistical War of Independence film and shows the first signs of a new and different filmic flair.
A new and much more dynamic style is also evident in the acting of the new performers. Sezer Sezin (Vurun Kahpeye/ Strike the Whore), Muzaffer Tema (Çığlık/The Scream), Gülistan Güzey, Hümaşah Hican, Orhon Murat Arıburnu, Reha Yurdakul are only some of the names composing such a new generation of actors. Among them Sezer Sezin and Muzaffer Tema will reach stardom and a larger audience in the following years with Tema bringing to the "jeune premiere" type, started by Suavi Tedü, a more wide and popular approach.
1950
22 films are produced during the year, the majority of them being the work of the "old generation" and its representative Vedat Örfi Bengü who directs 7 of them.Like other theatrical directors Bengü is living his last epoch. Still the sort of "primitive" cinema instaured and followed by Muhsin Ertuğrul and his pupils between 1922 and 1947 will go on for a while. Ertuğrul's "inheritance" is carried by names such as Kadri Ögelman, Cahit Irgat, Avni Dilligil, Mümtaz Ener and, it the following years, by Sami Ayanoğlu (1951), Kani Kıpçak (1951), Talat Artemel (1952) and Suavi Tedü (1953).
Together with Faruk Kenç, Çetin Karamanbey and others from the 40's, newcomers like Orhan Murat Arıburnu, Semih Evin, Mehmet Muhtar, Hüseyin Peyda will somewhat try to stand against the theatrical tradition assisted by actresses like Neriman Köksal and Mesiha Yelda.
1951
36 features are produced. With the start of the "period films" era movies dealing with the War of Independence or the Corean War raise in number. Some 13 historical films are shoot, 8 of them dealing with the War of Independence.
Further producing companies enters the field: "Lale Film" (Cemil Filmer), "Adalı Film"(Handan Adalı), "Yakut Film" (Dr. Arşavir Alyanak) and Cahide Sonku's "Sonku Film". koyacaktır. Gerçekten Akad, yıllardır anlatım aksaklıklarıyla yaşamaya çalışan kekeme bir sinemaya bir dil kazandırıyor, yeni soluk getiriyordu. Yaşayan tipler, gündelik olaylar ve doğal çevrenin kullanımı Kanun Namına'yı tarihsel süreç içindeki yerine oturtuyordu.
Nuri Akıncı, Dr. Alyanak and İhsan Tomaç are the new directors of the year while Orhon M. Arıburnu's "Sürgün" (The Exile) raises as one of the best production of 1951 and actor Turhan Seyfioğlu attracts attention as a promising new star.
1952
The Turkish cinema tries to break its own record going up to 61 features. However 1952 was an important year.
Lütfi Akad directs 4 films. Among them Kanun Namına (In The Name of The Law), adapted from a real story, becomes a milestone in the history of the Turkish screen. Really, Akad brought a new breath and caused to gain a new language to a cinema who tried to express itself for ages. Living characters, actual events and the usage of natural environment put Kanun Namına (In The Name of The Law) its place inside the historical process.
Another important cinematographer, Metin Erksan, follows Akad's mastery. Although harassed by the censors Erksan is able to give, with his first directorial job, a realistical rural drama telling the life story of Anatolian bard Aşık Veysel. Thus with Karanlık Dünya / Aşık Veysel'in Hayatı (Dark World / The Story of Aşık Veysel) Metin Erksan easily proves that he has tinge to say and intends to say them. Derneği) kuruldu. Derneğin temel amacı: "Türk filmciliğinin sanat bakımından inkişafını ve milletlerarası filmcilik aleminde mümtaz ve mevkie ulaşmasını temin etmek" görüşüne dayanıyordu.
Following a transition period the Turkish screen enters into a new phasis. Still the traditional Muhsin Ertuğrul style is around and among others influences a director such as Muharrem Gürses (Zeynep'in Gözyaşları / Zeynep's Tears), who in the following years became one of the leading names of the populist cinema and, at least for his capability of reaching a large number of spectators, a director of some notice. Moreover his naive approach lead to a sort of "Gürses school" who was to influence other popular moviemakers.
During the year two actors from Ertuğrul's squad, Vahi Öz and Hayri Esen, directed their first films followed by Orhan Atadeniz, an editor working at the İpek Film's studios, and Nedim Otyam.
With the year's most important film, Akad's Kanun Namına (In the name of the law), the Turkish screen gains its first big star: Ayhan Işık. Işık came to the movies through a contest promoted by a film magazine (Yıldız/Star) and, as a winner, got his first part in Yavuz Sultan Selim and Yeniçeri Hasan (The Sultan Yavuz Selim and Hasan the Janissary, 1951). Another winner of the same contest, Belgin Doruk, soon became also a top female star.
The same year saw the foundation, by Lütfi Ö. Akad, Aydın Arakon, Orhon M. Arıburnu, the publisher Hüsamettin Bozok and the writers Burhan Arpad and Hıfzı Topuz of the "Türk Film Dostları Derneği" (Association of the friends of the Turkish Film). The aim of the Association was such expressed: "Provide so that the Turkish cinema may achieve artistic progress and take a special place in the international film world". Canavarı'nda Nazım İnan, yeni oyuncular olarak ilgi çekip ağırlıklarını koydular.
1953
The year closes with a total of 44 films. Atıf Yılmaz, who had started his career as a director the year before, went on adapting popular novels in heavily melodramatic works such as Hıçkırık (Sob) Aşk Istıraptır (Love is Suffering). Atıf Yılmaz Batıbeki started as assistant director to Semih Evin before signing his first feature.
After 6 years absence from the screen Muhsin Ertuğrul makes a come-back with Halıcı Kız (The Weaver) who, apart from being one of the first color productions of the Turkish cinema, ends in a total flop hastening Ertuğrul's retreat from the movies. Practically the first Turkish color film had been Salgın (The Plague), produced and directed by Ali Ipar staring Ipar's wife and Hollywood star Virginia Bruce, released after Ertuğrul's Halıcı Kız.
Akad, during the year, follows his success with Katil (The Killer); Orhon M. Arıburnu with Kanlı Para (Bloody money) and Nedim Otyam with Toprak (The Land) give two interesting features while Kemal Kan and Şinasi Özonuk signed their first films. Özonuk gave also a first chance to young actor Eşref Kolçak in Affet Beni Allahım (Forgive me, my God) and İstanbul Canavarı (The Monster of Istanbul) stared another new player, Nazım Inan.
Meanwhile the first "Turkish Film Festival" organised by the "Türk Film Dostları Derneği" (Association of the friends of the Turkish Film) awarded the followings:
1954
48 feature films are produced. Musicals featuring well-known singers ,first launched in the late 40's with Münir Nurettin Selçuk as a leading star, are back again this time with star singer Zeki Müren. During the year Akad signs another city drama, Öldüren Şehir (Killer City) and Şadan Kamil gives Kaçak (The Fugitive).
The second film festival organised by the "Association of the friends of the Turkish Film" ends as follows without any "best film" awarded.
1955
The number of films produced reaches 61. Osman F. Seden, head of "Kemal Film" Turkey's first producing company, follows his career as screen-writer with a first directorial item: Kanlarıyla Ödediler (They payed it with their blood). Memduh Ün, Abdurrahman Palay and Mümtaz Alpaslan enters into the film world and the screen gains several new and different players such as Muhterem Nur, Lale Oraloğlu, Bülent Oran, Mualla Kaynak and Neşe Yulaç.
Lütfi Akad, adapting a story by Yaşar Kemal, signs a further personal film with Beyaz Mendil (The White Handkerchief). Newcomer Fikret Hakan, playing the leading part in this realistically handed rural love drama, attracts praise and attention with his direct acting style bringing to the screen the personality of a "real actor".
Beyaz Şehir (White City), directed by Sami Ayanoğlu, is dubbed into French and enters the Red Cross Congress, in Switzerland, wining a special award.
The Third Turkish Film Contest, organised by the "Association of The Friends of The Turkish Film", awards the followings:
Ekrem Bora, who started his career in Mehdi Özgürsel's Alın Yazısı (Fate), emerges as a promising new actor. Like Ayhan Işık and Belgin Doruk, Bora comes to the screen after a movie star contest sponsored by the film magazine Yıldız (Star).
1956
50 features are produced. Muharrem Gürses, keen in following the popular taste, mostly in its rural melodramas, goes through a "golden era" directing seven features in a row.
In Berlin, a documentary directed by Sabahattin Eyüpoğlu and Mazhar Şevket Ipşiroğlu (Hitit Güneşi/ The Hitit Sun) wins the Silver Bear Award.
1957
61 features are produced. Gürses goes on with his fast melodramas and his style echoes also in Memduh Un's Yetim Ömer (Ömer, The Orphan) and Güllü Fatma (Fatma, The Rose). The new directors of the year are Nejat Saydam and Ziya Metin and the new formed companies are Muzaffer Aslan's "As Film" and Özdemir Birsel's "Birsel Film".
A character actor, Osman Alyanak, steals the attention in Lütfi Akad's Ak Altın (White Gold) playing the part of Fettah while new actresses, Fatma Girik and Leyla Sayar, and a further new actor, Orhan Günşiray, starts a promising career.
Atıf Yılmaz, a director since then mostly devoted to sentimental and popular melodramas, signs his first personal work with Gelinin Muradı (The Bride's Wish) adapting Kemal Bilbaşar's short stories set in a small town.
At the Berlin Film Festival a further Turkish documentary short film, Sabahattin Eyüpoğlu and Mazhar Şevket İpşiroğlu's Siyah Kalem (Black Pencil), is the winner of a "mention".
1958
Production goes up to 80 films. New production companies are founded such as "Güven Film" (Yuvakim Filmeridis), "Melek Film"(Şahan Haki), "Kervan Film"(Ümit Utku) and "Pesen Film" (Nevzat Pesen).
New directors like Nuri Ergün, Hulki Saner, Nevzat Pesen, Nişan Hançer and new leading players such as Ahmet Mekin, Çolpan İlhan and Göksel Arsoy start their career.
Uluslararası Berlin Film Şenliği bu yıl da Türk sineması adına küçük bir zaferle sonuçlandı.
During the year the Turkish cinema witnesses a very important film event: Memduh Ün, a director formerly busy with second hand popular melodramas directs Üç Arkadaş (Three Friends). After Akad this stands as the second revelation of the Turkish screen and the film, with its intimate and sentimental style, its values based on friendship, love and solidarity is a further milestone enriched by moving performances from a cast composed of Fikret Hakan, Muhterem Nur, Salih Tozan and Semih Sezerli. Based on a screenplay by Aydın Arakon, Metin Erksan, Muammer Çubukçu, Memduh Ün, Ertem Göreç and Atıf Yılmaz with additional dialogues by Orhan Kemal Üç Arkadaş (Three Friends) thus owes most of its success to a calibrated collaboration between leading professionals.
Another top film of the year is Metin Erksan's Dokuz Dağın Efesi (The Lord of Nine Mountains), about a fiery young paesant turned outlaw.
1959
Production goes down to 76 features. With Aydın Arakon's Fosforlu Cevriye (Cevriye, The Phosphorescent) starts the era of the "mainly women heroes" with Neriman Köksal as its first representative. Meanwhile a new comic actor, Feridun Karakaya, starts a series with Cilalı İbo (Ibo, the Polished One). Cilalı İbo serisiyle de yeni bir güldürü oyuncusu doğdu; Feridun Karakaya.
Adapted from a popular romantic novel Nevzat Pesen's Samanyolu (The Milky Way) launches leading actor Göksel Arsoy. Coupled with Belgin Doruk, Arsoy brings to the screen a different, blonde and baby-faced, sentimental "lady killer" type. The film's box-office success gives way to the first steady duo (Belgin Doruk
Actor Suphi Kaner directs his first film and Yılmaz Güney starts his career acting in Bu Vatanın Çocukları (This Motherland's Childrens). Poet Attila İlhan, under the pen-name Ali Kaptanoğlu, signs the script of Lütfi Akad's Yalnızlar Rıhtımı (Wharf of The Lonely Ones). Akad's film and, mostly, Atilla İlhan's script, permeated with heavy foreign influences gives way to hard criticisms.
With Bu Vatanın Çocukları (This Motherland's Childrens) and Karacaoğlan'ın Kara Sevdası (Karacaoğlan's Hopeless Love) Atıf Yılmaz signs the year's most polished productions and Nejat Saydam gives with Kalpaklılar (The Fur Capped Ones), a War of Independence epic, his best picture.
He newly formed "Türk Sinema Sanatçıları Derneği" (Association of the Turkish Cinema Artists) launches a "Turkish Film Festival" together with the "Gazeteciler Cemiyeti" (Journalists Association). 15 movies are shown but no award is given for best film, best screenplay and best actress. The remaining awards are as follows: kadın oyuncu seçilmedi. Öteki sonuçlar:
1960
78 films are produced. A host of producing companies are founded: Be-Ya Film (Nüsret İkbal), Saner Film (Hulki Saner), Uğur Film (Memduh Ün), Yerli Film (Atıf Yılmaz
Ayşecik (Little Ayşe), staring child actress Zeynep Değirmencioğlu, starts the fashion of the "child heroes". With Ayşecik (Little Ayşe), directed by Memduh Ün, Zeynep Değirmencioğlu becomes the first child star of the Turkish screen.
Turgut Ozatay, playing opposite leading star Ayhan Işık in Akad's period piece Yangın Var (Fire), stands easily the confrontation giving a noticeable performance.
New actresses such as Türkân Şoray and Gönül Yazar, new directors like Türker Inanoğlu, Burhan Bolan, Hüsnü Cantürk, Yavuz Yalınkılıç and Fikret Uçak enters the field. Uçak yeni yönetmenler olarak sinemaya girdiler.Türk
With the Turkish Armed Forces taking hold of the government on May 27 a new way of thought enters into the Turkish cinema. Known as social realism it starts with Metin Erksan's Gecelerin Ötesi (Over The Nights) and reflects itself in pictures such as Osman F. Seden's Namus Uğruna (For The Honor), Orhan Elmas's Kanlı Firar (Bloody Escape), Atıf Yılmaz's Dolandırıcılar Şahı (King of The Swindlers), Memduh Ün's Kırık Çanaklar (Broken Dishes) and Ateşten Gömlek (Shirt of Fire).
Atilla Tokatlı's Denize İnen Sokak (A Street Toward The Sea), a very special and personal opus, becomes a box-office flop but is presented at Venice and Karlovy-Vary film festivals and wins a "diploma of honor" in Locarno.
1961
The number of production fastly grows and reaches 113 titles. Türker İnanoğlu's Hancı (The Inn-keeper) and Ümit Utku's Yaban Gülü (The Wild Rose) are box-office hits. Nejat Saydam's Küçük Hanımefendi (Little Lady) provides actress Belgin Doruk with a further staring vehicle and starts a host of sequels and variations based on "little ladies" or "young gentlemen". Meanwhile, with Kolsuz Bebek (The Armless Doll), Münir Hayri Egeli directs a "first" feature grouping three separate stories.
Actors Muzaffer Tema and Kenan Pars starts directing, followed by Ülkü Erakalın, Süreyya Duru, Natuk Baytan and Halit Refiğ who all signs their first film. Actor Orhan Günşiray, considered the "Turkish Mike Hammer", brings a new breath to the cops and robbers trend.
Director Ertem Göreç and screenwriter Vedat Türkali come together in Otobüs Yolcuları (Buss Travelers), the story of a group of people fighting for their homes, thus signing one of the year's best film. Film critic Halit Refiğ directs his first film, Yasak Aşk (Forbidden Love), after having done a short period as assistant director.
The Municipality of Istanbul promotes a "Turkish Film Contest", following its "Art Festival". The awards are as follows:
1962
131 feature films are produced. "Artist Film" (Recep Ekicigil), "Kazankaya Film" (Hasan Kazankaya) and "Sibel Film" (Müfit İlkiz) enters into production. Filiz Akın and Tanju Gürsu are the winners of a contest promoted by film magazine Artist. Akın becomes the new and modern "young girl" symbol of the Turkish screen. arada "hanımefendi-beyefendi" türünde dizilerin modasına da yol açtı. Münir Hayri Egeli Kolsuz Bebek'le ilk kez sinemamızda birbirinden bağımsız, üç öykülü film denemesini gerçekleştirdi.
And the movies starts to attract the interest of well-known writers: short stories author Tarık Dursun Kakıç directs his first film and novelist Kemal Tahir signs some screenplays. And a new young director starts his career: Mehmet Dinler.
With Yılanların Öcü (The Revenge of The Serpents), adapted from Fakir Baykurt's novel, Metin Erksan gives a successful example of "film and literature" relations. Erksan's film becomes, with its realistical approach, the event of the year. Once again confronted with the Board of Censors the director has to appeal to the, then, President Cemal Gürsel who, after a private showing held in Ankara, at the President's residence (Çankaya), congratulates all those involved in the shooting.
Producer-Director Nevzat Pesen makes an unexpected break thanks to a screenplay, by Orhan Elmas, adapting John Steinbeck's "Of Mice and Men" under the title İkimize Bir Dünya (A World for us Two). Thanks to Pesen's apt direction the film came out as one of the most warm and human films of the Turkish cinema.
Unfortunately İkimize Bir Dünya (A World for us Two) remained the first and last major work of Nevzat Pesen, backed by a memorable composition by character actor Kadir Savun.
1963
Production totalizes 128 titles. The newcomers of the year are actress Ajda Pekkan and actor Tamer Yiğit, both winner of a contest promoted by film magazine "Ses".
Comedian Öztürk Serengil starts his "golden age" with Adanalı Tayfur (Tayfur from Adana), directed by Zafer Davudoğlu; former assistant-director Zeki Ökten and journalist İlhan Engin, who had already signed some screenplays, direct their first features. çırpınan bir avuç insanın öyküsünü dürüst bir çaba içinde görüntülediği Otobüs Yolcuları, yılın en iyi filmlerinden biri oldu. Sinema eleştirmeni Halit Refiğ, geçirdiği asistanlık döneminden sonra Yasak Aşk'la bir ilk film ortaya koydu.
Acı Hayat (Bitter Life) and Susuz Yaz (Waterless Summer), the year's two best films, are both signed by Metin Erksan.
Acı Hayat (Bitter Life), a box-office hit, succeeds not only in relating a poignant love story set in the big city but also in bringing the Turkish cinema to the attention of a more sophisticated category of filmgoers while Susuz Yaz (Waterless Summer) combines a realistical rendering of rural life and problems with an almost clinical analysis of a sexual passion. Furthermore the film, backed by the acting of newcomer Hülya Koçyiğit and character actor Erol Taş, affirms itself as a key work of its director.Thus Erksan, with a sequel of achievements, proves to be a director continually trying to renew himself while Atıf Yılmaz goes along his way, a bit uncertain and repeating his past performances. Although considered one of the best film of the year Yarın Bizimdir (Tomorrow is for Us) is still unable to reach the level of Gelinin Muradı (The Bride's Wish).
1963 sees the formation of two professional associations, "Türk Film Prodüktörleri Cemiyeti" (Association of Türkish Film Producers) and "Sine-İş" (Film Workers' Union).
Actress Nilüfer Aydan receives a "diploma of honor" at the Moscow Film Festival for her part in "Şehirdeki Yabancı" (A stranger in town), directed by Halit Refiğ.
1964
180 feature films are produced during the year. A further generation of young directors reaches the screen with new thesis, a fresher approach and a preference for social themes. Among them Feyzi Tuna hits the headlines with Aşka Susayanlar (Love Thirsty), Tunç Başaran, Kemal İnci and Remzi Jöntürk direct their first films and short-story writer Tarık Dursun Kakınç, author also of several screenplays, tries his hand at a more stylish Kelebekler Çift Uçar (Butterflies Flies in Pair).
New directors Cevat Okçugil, Ertem Eğilmez, Orhan Aksoy, Yılmaz Atadeniz are going on while, among a majority of rather fair films, Nevzat Pesen's Ahtapotun Kolları (The Tentacles of The Octopus), Orhan Elmas's Duvarların Ötesi (Over The Walls) and Memduh Ün's Ağaçlar Ayakta Ölür (Trees Dies Standing) hit the first line.Atıf Yılmaz, from the middle generation, passes from one style to the other, trying to find his real personality and signing a sequel of features. Among them Erkek Ali (Ali, The Male) and Keşanlı Ali Destanı (The Legend of Ali From Keşan) stands as the more achieved. yapımevleri: Artist Film (Recep Ekicigil), Kazankaya Film (Hasan Kazankaya), Sibel Film (Müfit İlkiz).
The year's most important films carries the signatures of Ertem Göreç, Halit Refiğ and Metin Erksan. Ertem Göreç's Karanlıkta Uyananlar (Those Awakening in The Dark), dealing with the workers of a factory, stands as the first "strike film" of the Turkish cinema;
Halit Refiğ's Gurbet Kuşları (Birds of Nostalgia) follows the problems of a family migrating from a rural region to the big town (İstanbul) and Metin Erksan's Suçlular Aramızda (The Guilt ones are among Us) emerges as a "bourgeois melodrama" enriched with striking visual compositions. An esthete in his own way, at times influenced by foreign filmic schools, Erksan remains a controversial, polemic director but, undoubtedly, a real filmic personality.
A new young actor enters the movies, Cüneyt Arkın, and with her parts in Halit Refiğ's Şehrazat (Shehrazat) and Erkan's Suçlular Aramızda (The Guilt ones are among Us), actress Leyla Sayar emerges as an erotic, a bit mysterious and somewhat fetichistic "vamp" figure.
At the Berlin Film Festival the Turkish cinema wins its first international laurels with Metin Erksan's Susuz Yaz (Waterless Summer) being awarded with a Golden Bear as best film. In Turkey Ali İhsan Göğüş, Minister of Tourism and Information, awards all those involved in the shooting of the film during a press conference and Hülya Koçyiğit's is nominated "actress of the year" by the "Türk Kadınlar Birliği" (Union of Turkish Women). Çankaya Köşkü'nde izledikten sonra tüm sanatçıları kutladı.
The First Antalya Film Festivali is organised by the "Association of Turkish Film Producers" and the Municipality of Antalya. The awards are given as follows:
Meanwhile Metin Erksan's Susuz Yaz (Waterless Summer) gets a "Merito Biennale" award in Venice.
1965
With production up to 213 films the Turkish cinema enters into an "inflation" period. Still deprived of an adequate technical basis and confronted with an unhealthy high rate of productions the Turkish film industry remains tied, on one part, to a heavy star sistem and on the other to the pressure put by regional distributors.
The "two in a row" system of film shooting (being two features shoot at the same time with the same cast, same crew and identical indoor/ outdoors), started by producer-director Semih Evin, is sublimated by another producer, Hasan Kazankaya, a pioneer in "quickies" shoot in four or six days. This sub-standart policy causes the outcoming of a type of marginal, although high in number, cinema to be known as "confection cinema".
In order to constantly provide such a cinema with thematical sources all and every type of stories and sources are used. Thus Nuri Akıncı starts with Hazreti Yusuf'un Hayatı (The Life of Prophet Joseph/ Joseph and his Brethren) a line of "religious" films. Aramızda'yla, çarpıcı görüntüler içeren bir burjuva melodramı sergiliyor. Erksan, estetik ustası bir sinemacı kuşkusuz. Yer yer yabancı etkiler taşıyan anlatımı çoğu kez polemikler yaratıyor. Hırçın bir yönetmen Erksan, ama sinemacı.
Despite the large amount of "quickies" a certain number of worthy films emerges: former film critic Erdoğan Tokatlı signs a promising first film, Son Kuşlar (The Last Birds), Memduh Ün's former assistant, Bilge Olgaç, starts her career as a "woman director" and Haldun Dormen,
A leading personality of the contemporary Turkish theatre, enters the film world directing Bozuk Düzen (Broken Order) and Güzel Bir Gün İçin (For A Beautiful Day).
Duygu Sağıroğlu, known as an art director, gives with Bitmeyen Yol (The Unending Road) a highly realistical first film dealing with internal emigration and Feyzi Tuna directs a convincing film about the problems of the young generation,
Yasak Sokaklar (Forbiden Streets). Among the highlights of the year one can include Abdurrahman Palay's İsyancılar (The Rebels), Atıf Yılmaz's Murad'ın Türküsü (Murad's Folk song) and Halit Refiğ's Kırık Hayatlar (Broken Lives).
Türk Film Prodüktörleri Cemiyeti ve Antalya Belediyesi'nin ortak girişimleriyle, sinema tarihimizin hâlâ sürmekte olan en önemli Film Şenliği düzenlendi. Ve I. Antalya Film Festivali sonuçları:
Vedat Türkali, a screen-writer who had given an influential contribution to the contemporary Turkish cinema, and novelist and journalist Cengiz Tuncer direct their first films. Tuncer's Sevmek Seni (To Love You), much too abstract and sophisticated for the normal audience, stands as a "cursed" work unable to have a theatrical release.
The year's most important and discussed films carries the signatures of Metin Erksan and Halit Refiğ. Erksan's Sevmek Zamanı (A Time to Love) is the story of a passion or of an "amour fou" endowed with purely national elements. Still in the reactions of the main characters an alienation is heavily felt. As a result the film gains its dimention through a rich array of visual and aesthetic values who share, unmistikably, the mark of Erksan's personality.
While Halit Refiğ's period piece, Haremde Dört Kadın (Four Women in A Harem), based on a script by novelist Kemal Tahir, wins the attention of a definite portion of the audience, Erksan's Sevmek Zamanı (A Time to Love) ends as a further film unable to reach the moviegoers.
Apart from such "accursed", but in fact "pioneer" works, the box-office hits of the 1964/1965 season ranges between Ertem Eğilmez's Sürtük (The Trollop), a further adaptation of "Pygmalion", Hulki Saner's Fıstık Gibi Maşallah (Thanks God, she's cute) and Ümit Utku's Fabrikanın Gülü (The Rose of The Factory), a mixture of erotica and folk songs.
According to the figures given by the Municipality of İstanbul audience had reached, during the year, 34.393.634 entries. Apparently the Turkish cinema was going through a "golden age" but with an audience still conditioned, if not subjugated, by an imposed tradition bir deyişle "konfeksiyon sineması" dönemini başlattı.
Young theather actor Kartal Tibet rises to stardom by impersonating, on the screen "Karaoğlan", hero of a popular comic stripe while Tunç Okan and Selma Güneri enter the film world. Yılmaz Güney gains popular appeal with his small part in Tunç Başaran's On Korkusuz Adam (Ten Fearless Men), set in Cyprus, and soon confirm his acting qualities with a pathetic composition in Duygu Sağıroğlu's Ben Öldükçe Yaşarım (I Live in Death).
The "Türk Sinematek Derneği" (Turkish Cinématheque Association) is founded during the year. The Association wins, right from the start, a large audience mostly composed of students and starts showing selected foreign and local features.
In Antalya the Second Film Festival awards the following:
Film sayısı 240. Oyuncu Yılmaz Güney, yönetmen olarak ilk filmini çekti: At, Avrat, Silah. Yücel Uçanoğlu, Nazmi Özer, Ferit Ceylan ve Yavuz Figenli yeni yönetmenler. Alp Zeki Heper, Soluk Gecenin Aşk Hikâyeleri'nde amatör oyuncular kullandı. Şiirsel görüntülere dayalı, ama soyut bir aşk filmi denemesi olan film, halk önüne çıkmadı. Yalnızca özel gösterilerde izlendi.
In İzmir a First Film Festival is organised during the 34 th İzmir International Fair and the following awards are given
The First Film Festival held in Gaziantep awards, as its "best film", Halit Refiğ's Kırık Hayatlar (Broken Lives). And Metin Erksan's Suçlular Aramızda (The Guilty ones are among Us) wins in Milano, at the MIFED, an award as "best social film".
1966
The Turkish cinema is soon to break its own record with a total of 240 feature films. Actor Yılmaz Güney directs his first feature film: At, Avrat, Silâh (Horse, Woman and Gun). Yücel Uçanoğlu, Nazmi Özer, Ferit Ceylan and Yavuz Figenli are the new directors of the year. Alp Zeki Heper uses non-professionals in his Soluk Gecenin Aşk Hikâyeleri (Love Stories of A Pale Night). An abstract love story sustained by lirical photographic work the film is unable to have a professional release, apart from some private showings.
With Ölmeyen Aşk (Undying Love) Metin Erksan follows his very personal line of original cinema not aimed at the big audience.
Osman Seden, adapting Reşat Nuri Güntekin's novel Çalıkuşu (The Wren), gives a two-part film who remains his best work. Atıf Yılmaz keeps on with his eclectism directing Toprağın Kanı (The Earth's Blood), Pembe Kadın (Pink Woman), Ah Güzel İstanbul (Ah, Beautiful Istanbul) and Ölüm Tarlası (The Filed of Death). And Lütfi Akad, with Sırat Köprüsü (The Sırat Bridge) gives to the Turkish cinema its first "big screen" (Cinemascope) feature.
In a period rich in theoretical discussions opposing different groups debating on such topics as National Cinema, Social Realism, People's Cinema or Asiatic Type Production Styled Cinema, Lütfi Akad gives a top work. Based on a script by Akad and Güney, Hudutların Kanunu (The Law of The Border) confirms Akad's mastery, or Akad's "renaissance" and allows Güney to play an unforgettable part. Aşkı (Behlül Dal) Tunus'ta Kartaca Sinema Günü'nde Erksan'ın Yılanların Öcü şeref madalyası kazandı.
Actor Göksel Arsoy changes his type in Altın Çocuk (Golden Boy) and its Bond-type sequels; Cüneyt Arkın brings to the screen actionpacked comic stripe's hero Malkoçoğlu and Sadri Alışık devotes himself to popular comedy with Turist Ömer (Ömer, The Tourist). Yılmaz Gündüz, a newcomer in the acting field, becomes a local James Bond in several cheap quickies.
The Third Antalya Film Festival awards the followings:
1967
209 features are produced. The popularity of the comic stripes and photo-novels, published in newspapers and magazines, reaches the screen and an era of "action" and "adventure" films starts. Thus Killing, Flash Gordon, Fantoma, Mandrake and Superman became the heroes of several cheap productions, mostly aimed at the juvenile audience.
Meanwhile new producing companies are founded: "Ak-Ün Film" (İrfan Ünal), "Er Film" (Berker İnanoğlu), "Kadri Film" (Kadri Yurdatap), "Efes Film" (Mualla Özbek).
Producer-Director Osman Seden goes on shooting his starpacked features; actress Türkân Şoray, backed by the ruling star system, creates her own myth with such films as Tapılacak Kadın (A Woan to Adore) and Ölümsüz Kadın (The Immortal Women); actor Ayhan Işık, the first "theorician" of the star system, mantains his power over all producers; Yılmaz Güney, the screen's lumpen hero and the antithesis of the good looking young actor, places himself against the conventional archetypes first with works bearing the signature of directors like Atıf Yılmaz and Lütfi Akad. In Akad's Kurbanlık Katil (The Victim Killer) and Kızılırmak
Following Güney's choice Türkân Şoray also stars in a film directed by Lütfi Akad,
Ana (Mother), and after her performances in Otobüs Yolcuları (Buss Travelers) and Acı Hayat (Bitter Life), portrays a convincing and realistic type of peasant woman. sonraları Atıf Yılmaz ve Lütfi Ö. Akad gibi düzeyli yönetmenlerle çalışarak bu aşamada gerçek oyunculuğu yakaladı. Örneğin Lütfi Ö. Akad'ın Kurbanlık Katil adlı filminde son derece şaşırtıcı bir oyun sergiledi. Aynı yıl gene Akad'ın Kızılırmak-Karakoyun'u, Atıf Yılmaz'ın Balatlı Arif ve Kozanoğlu adlı filmleri, yılın sağlam yapıtlarıydı. Özelliklede Kızılırmak-Karakoyun yılın filmiydi.
At the 4 th Antalya Film Festival the followings are awarded:
The year also saw a Turkish film awarded at an international festival: Atıf Yılmaz's Ah Güzel İstanbul (Ah, Beautiful Istanbul) got the "Silver Tree" award at the "Comic and humoristic film festival" held in Bordighera (Italy).
1968
177 feature films were produced and the number of color features increased. The new directors of the year are Aykut Düz, Çetin İnanç and Melih Gülgen. Among them Çetin İnanç held a first place as a director of low-budget, quickly made action pictures. And Uğur Güçlü enters the film world as a new young actor.
Kara Sevda (Black Love), directed by Seyfi Havaeri, a mixture of folk music and melodramatic events, breaks all box-office records in Anatolia even causing riots.
Top directors such as Atıf Yılmaz (Yasemin'in Tatlı Aşkı/ The Sweet Love of Yasemin; Köroğlu; Cemile), Memduh Ün (Vuruldum Bu Kıza/ I'm Crazy About that Girl; İlk ve Son/ The First and The Last),
Lütfi Akad (Kader Böyle İstedi/ Fate Wanted It) are somewhat showing signs of tiredness. The only exception is Akad who with Vesikalı Yarim (My Prostitute Love) gives an appealing drama. Meanwhile Orhan Elmas signs, with Ezo Gelin (Ezo, The Bride) his best film.
With Kuyu (The Well) Metin Erksan directs a further controversial work full of violence. The story of a tragical passion Kuyu asserts, once more, its director's virulent style and highly charged eroticism.
One of the year's outstanding films is Yılmaz Güney's Seyyit Han, an example of popular cinema enriched with a poetical style and lirical pathos, a sort of legend fresh and steady in its approach.
117 film çekildi. Renkli film yapımı hızlandırıldı. Yeni yönetmenler Aykut Düz, Çetin İnanç ve Melih Gülgen. Bu yenilerden Çetin İnanç, piyasa koşullarına uygun ucuz serüven filmleriyle ön plana çıktı. Yeni oyunculardan biri, Uğur Güçlü oldu.
The by now traditional Antalya Film Festival awards the followings:
In Paris the "Türk Film Arşivi" (Turkish Film Archive) organises, with the assistance of the Turkish Ministery of Foreign Affairs and the French Ministery of Culture, a week of Turkish films. The showing includes Metin Erksan's Sevmek Zamanı (A Time to Love), Lütfi Akad's Kızılırmak-Karakoyun (Red River-Black Sheep), Duygu Sağıroğlu's Bitmeyen Yol (The Unending Road) and Atilla Tokatlı's Denize İnen Sokak (A Street Toward The Sea).
1969
Production goes up to 230 features. In a period where "Zorro" type action films are increasing Metin Erksan shows signs of regression with Ateşli Çingene (The Hot Gipsy) and Dağlar Kızı Reyhan (Reyhan, The Mountains'girl). As a reaction to a host of foreign comic stripes heroes a local one, a Central Asian warrior named "Tarkan" takes the stand. düzenlendi. Ve gösteriye Sevmek Zamanı (Metin Erksan), Kızılırmak-Karakoyun (Lütfi Ö. Akad), Bitmeyen Yol (Duygu Sağıroğlu), Denize İnen Sokak (Atilla Tokatlı) katıldılar.
The year's most interesting film comes from director Halit Refiğ. Bir Türk'e Gönül Verdim (I Gave my Heart to A Türk), tells the story of a foreign woman and a Turkish man bound with a love full of humanity and a compassion who reaches universal heights is a work of Halit Refiğ. Based on a true story the film is also enriched by Ahmet Mekin's acting.
In Adana the local film club, the Municipality and the "Turkish Film Archive" join together for the first Golden Silk Cocoon Film Festival with awards given to the followings:
At the 6 th Antalya Film Festival neither best film nor best director awards are given. The remaining awards are as follows:
1970
Production numbers 226 titles. Selda Alkor emerges as the year's new actress; Yücel Çakmaklı and Temel Gürsu direct their first pictures.
Producer Türker İnanoğlu starts co-producing with Iran and coproductions leads to the big screen systems. With Ertem Göreç's Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler (Snow White and The Seven Dwarfs) starts an era of "fairy tales movies", followed by a row of pictures starting child actors leaded by İlker İnanoğlu (Yumurcak/ The Kid) and Menderes Utku (Afacan/ The Handful Child). Çetin İnanç's action packed "Çeto" hits the box-office and Yılmaz Köksal, the film's leading actor, wins a chance to stardom.
While top ranking directors are mostly busy with melodramas such as Metin Erksan's Eyvah (Alas!), Duygu Sağıroğlu's Meçhul Kadın (The Unknown Woman) and Atıf Yılmaz's Kara Gözlüm (My Dark Eyed One),
Umut (Hope) becomes a turning point for the Turkish cinema. With Yılmaz Güney's simple, real and effective direction Umut (Hope) focuses also on a documentary line and approach. ağırlık verdikleri dönemde Umut, yeni bir "dönüm noktası" getirir Türk sinemasına. Çünkü, Yılmaz Güney'in mizansen cambazlıkları arkasına sığınmadan sade ve yalın bir dille meydana getirdiği Umut, gerçekçi çabaları belgeci bir tutumla en iyi yansıtan bir yapıttı. "Umudu umutsuzluğa dönüştüren" ilginç bir sinema örneğiydi kuşkusuz...
Temel Gürsu's Dikkat Kan Aranıyor (Attention, Blood is Needed) and Bilge Olgaç's Linç (Lynching), adapted from Kerim Korcan's novel, are two of the year's interesting works and Yücel Çakmaklı's Birleşen Yollar (Uniting Roads) emerges as a first example of a "national cinema" based on an Islamic way of thoughts. The 2 nd Adana Film Festival's awards are:
1971
Production increases up to 265 features. Arzu Okay, Tarık Akan and Murat Soydan are the new faces of the year while actress Lale Oraloğlu and actor Fikret Hakan direct their first films. Metin Erksan passes to musical melodramas, staring top singer Emel Sayın, but manages to emphasis his strong and personal filmic flair and taste despite trite plots. Lütfi Akad also follows the popular trend directing star singer Zeki Müren in Rüya Gibi (Like A Dream) and folk singer and composer Orhan Gencebay in Bir Teselli Ver (Give me Confort). Although being the first attempt at a "genre" later on known as "arabesque", Bir Teselli Ver (Give me Confort) ends as a box-office disappointment.
Süreyya Duru's fairy tale Keloğlan becomes a nation-wide success and Yılmaz Güney, with Ağıt (Elegy), Acı (Pain) and Umutsuzlar (The Hopeless Ones) brings new material to his mature and poetical style. Ağıt (Elegy), the tragic story of a gang of smugglers, succeeds in entering the Venice Film Festival and Baba (Father), aimed at a popular audience, ends as one of the year's top grossers.
Awards at the 3. Adana Film Festival are as follows:
At the 8 th Antalya Film Festival the awards went to the followings:
In Milano, at "Children's Film Festival", Ülkü Erakalın's Afacan Küçük Serseri (Afacan The Little Tramp) wins the first prize.
1972
With 299 features produced during the year the Turkish cinema breaks all its past records. Among them 158 are in color.
A new young actor, Serdar Gökhan, starts his career; star actress Türkân Şoray directs her first film, Dönüş (The Come-back), showing a professional quality; Metin Erksan gives a fairy-tale, Keloğlan Can Kız (Keloğlan and The Girl Can);
Yücel Çakmaklı, theorician of the "national cinema", concretises his Islamic approach in Çile (Ordeal) and Zehra. Meanwhile Melih Gülgen opens new horizons to the erotic/action cinema with Parçala Behçet (Tear Them to Pieces, Behçet) and actor Behçet Nacar becomes the leading figure of the genre.
Utanç (Shame), directed by Atıf Yılmaz, takes into consideration the problem of women pressured by social rules; Lütfi Akad, with Irmak (The River) and Gökçe Çiçek (Gökçe, The Flower), takes a close look at rural traditions and old costums. Both works are first examples of a new approach. And, following his İnce Cumali, Yılmaz Duru signs his best film with Kara Doğan (Dark Doğan).
The 9 th Antalya Film Festival awards the followings:
And the 4 th Adana Film Festival award are:
1973
Production goes down to 209 features, with only 30 of them in black and white. Festivali'nde Afacan Küçük Serseri (Ülkü Erakalın) birincilik ödülü aldı.
Türkân Şoray directs her second feature, the rather fair Azap (Torment); Safa Önal with Umut Dünyası (Hopeful World) and Ertem Eğilmez with Canım Kardeşim (My Dear Brother) looks, with a warm and humanitarian approach, at the lives and problems of the "small people" reaching a much more successful level of expression. And with Gelin (The Bride) and Düğün (The Wedding) Lütfi Akad brings a new interpretation to the problem of internal emigration.
Akad's Gelin (The Bride) competes at the Second International Teheran Film Festival; in Paris a week of Yılmaz Güney's films is held and Türkân Şoray's Dönüş (The Come-back) enters the Moscow Film Festival.
Awards of the 10 th Antalya Film Festival are:
At the 5 th Adana Film Festivali the followings are awarded:
1974
189 features were produced during the year with only 6 of them in black and white.
The new directors are Ömer Kavur and Tunç Okan, the year's new young actress Gülşen Bubikoğlu and Kemal Sunal starts as a promising comedian.
The Turkish film workers gathers in newly organised unions, thus Nazif Taştepe is put at the head of the "Türk Film İşcileri Sendikası" (Union of the Turkish Film Workers) and Şerif Gören is elected as President of "Film-Sen, Türkiye Film Emekçileri Sendikası " (Union of Turkey's Film Laborers).
Director Oksal Pekmezoğlu starts a new trend with "Beş tavuk bir horoz" (Five chickens, one rooster) adapted from an Italian comedy staring Lando Buzzanca. Such new trend of erotic comedies will become, in the near future, one of the main reasons of the forthcoming crisis.
Tunç Okan, a former action pictures star, directs his first film in Sweden and by relating, with a good mixture of realism and blackhumor, the adventures of a group of Turkish workers trying to illegaly enter into a foreign country signs with Otobüs (The Bus) an exciting film. The year's best feature bears the signature of Şerif Gören who, following a script by Yılmaz Güney, gives in Endişe (Anxiety) a vivid picture of the struggle between coton workers and their landlord mixing it with a drama centered around a vendetta. Another first film, Ömer Kavur's Yatık Emine (Emine, The Leaning One), relates the story, set in the years of World War I, of a prostitute exiled in a small town.
Lütfi Akad completes with Diyet (Blood Money) his trilogy based on internal migration (Düğün/The Wedding; Gelin/The Bride). Süreyya Duru, a purely commercial director, reaches unexpected heights with Bedrana and Atıf Yılmaz shoots the remaining parts of Zavallılar (The Miserables), started by Yılmaz Güney. Although directed by two different cinematographers the films achieves a startling unity of style and intentions.
Meanwhile Yılmaz Güney, following his Umut (Hope), opens with Arkadaş (Friend) a new era. In the general panorama of 1974's Turkey the film, dealing with social contradictions and oppositions, open to all discussions and controversies remains, with its mature style, freshness and warmth a milestone in the history of the contemporary Turkish cinema.
Furthermore by being released in theaters previously devoted only to foreign movies Arkadaş also break a tradition reaching a different category of moviegoers and ending as a box-office champion.
While the Adana Film Festival puts an end to its competitive showings the 11 th Antalya Film Festival goes on with its traditional awards:
The Turkish cinema gained also attention in several foreign countries and international film festivals: a "Turkish Film Retrospective", organised in Paris by the French Cinématheque, included Yılmaz Güney's Ağıt (Elegy), Muhsin Ertuğrul's Bir Millet Uyanıyor (A Nation Awakens), Lütfi Akad's Düğün (The Wedding) and Feyzi Tuna's Kızgın Toprak (Hot Land).
Kızgın Toprak (Hot Land) took also part, in Tashkent in the "Asian and African Countries Film Festival" and actress Fatma Girik was awarded with a "special prize" by the Women's Committee for her part in the said film.
Süreyya Duru's Bedrana won the CIDALC award at the Karlovy Vary festival and at the 20 th San Remo Film Festival Erkan Yücel had the Best Actor award for his part in Endişe (Anxiety) .
Tunç Okan's Otobüs (The Bus) brings several international awards of the Turkish cinema: at the Taormina Film Festival Okan's opus gets the "Golden Charybe", in Karlovy Vary the Art and Experimental Cinema's International Award as well as the Don Quixote award assigned by the Film Clubs Federation. Otobüs (The Bus) also wins, in Strasbourg, the award of the Human Rights Film Festival and the Santarem Film Festival brings two more awards, the Best Film award and the special award assigned by the film critics.
1975
225 features are produced all in color thus puting an end to the black and white era.
A new actress is introduced to the Turkish screen, Müjde Ar; star actors Ayhan Işık and Fikret Hakan enters into production; Ertem Eğilmez's comedy Hababam Sınıfı (The Rascals' Class) and its sequels hits the box-office.
The year's popular trend leans on erotic comedies and Nazmi Özer's Civciv Çıkacak Kuş Çıkacak (Will It be A Chick or A Bird) becomes a top-grosser.
Based on some of Yılmaz Güney's scripts, Temel Gürsu's İzin (Permission) and Bilge Olgaç's Bir Gün Mutlaka (One Day for Sure) ranks as partly successful works. Intended as a realistical cop story Melih Gülgen's Cemil misses its aim through actor Cüneyt Arkın's interference.
The year's best film is Süreyya Duru's Kara Çarşaflı Gelin (The Black Veiled Bride).
In Paris the "Association Françaises des Cinemas d'Art et d'Essai" (French Association of Art and Experimental cinemas) organises a Turkish Film Week and Yılmaz Güney's Arkadaş (Friend), Atıf Yılmaz's Kuma (The Second Wife/ The Concubine), Yılmaz Güney's Umut (Hope), Şerif Gören's Endişe (Anxiety), Ömer Kavur's Yatık Emine (Emine, The Leaning One) and shorts such as Bebek (The Baby), Yollar Boyunca Türkiye (Turkey Across The Roads), directed by Cengiz Tacer and Sabahattin Eyüboğlu's Karagöz'ün Dünyası (Karagöz's World) are presented in a parisian theater.
In Paris, again, during the "8 th Short Films Festival" organised by the European Union of Cinema and TV workers, Behlül Dal's Güneşin Battığı Yer (The Place Where The Sun Sets) wins a special award of honor.
Meanwhile.... the "Türk Filmciler Derneği" (Association of Turkish Filmmakers) awards 43 film artists having completed their 25 years in the field with a certificate of honor; at the "4 th Yarımca Art Festival", held in İzmit ,Yılmaz Güney's Arkadaş (Friend) is awarded Best Film and Süreyya Duru's Bedrana Second Best Film. Türk sinemasındaki yerini koruyacaktı.
The 12 th Antalya Film Festival awards the followings:
1976
164 features are produced. Cüneyt Arkın directs Şahin (The Falcon) and Kartal Tibet signs his first feature, Tosun Paşa.
Erotic comedies brings to the screen a host of theatrical actors as "hot heroes" of the genre. Top ranking among them are Ali Poyrazoğlu, Aydemir Akbaş, Sermet Serdengeçti, Mete Inselel, Hadi Çaman, İlhan Daner, Alev Sezer, Rüştü Asyalı, Özcan Özgür and Yüksel Gözen while top leading ladies are Arzu Okay and Mine Mutlu.
The following awards are assigned during the 13 th Antalya Film Festival:
Two Turkish features are awarded abroad: Bizim Aile (Our Family), directed by Ergin Orbey, wins the special prize assigned by the "Uzbek Socialist Republic's Workers Confederation" at the "Tashkent Film Festival" and, in Moscow, Ali Özgentürk's documentary short Yasak (Forbiden) gets a Silver Medal. kazandı. Erkan Yücel, Endişe'yle 20. San Remo Film Şenliği'nde (İtalya) en başarılı oyuncu seçildi.
1977
124 features are produced. Korhan Yurtsever and Ümit Efekan directs their first film. The Ministry of Culture's Cinema Office enters into activity. Metin Erksan makes a comeback to the screen with Sensiz Yaşayamam (I can't Live Without You) the story of a young woman who hires a killer to murder her. Sensiz Yaşayamam (I can't Live Without You) remains, so far, Erksan's last cinematographical work.
Young director Korhan Yurtsever signs with Fırat'ın Cinleri (The Spirits of Euphrates), adapted from a short story by Osman Şahin, an interesting first film while Süreyya Duru centers is Güneşli Bataklık (The Sunny Swamp) around the feud between workers and big holdings and Atıf Yılmaz, adapting a novel by Cengiz Aytmatov, gives with
Selvi Boylum Al Yazmalım (The Red Scarf) a human dimention to the conflict between love and labor. The film, directed with warmth and sensitivity, leans also on the apt acting of Kadir İnanır, Türkân Şoray and Ahmet Mekin.
The 14 th Antalya Film Festival awards the followings:
1978
126 features are produced during the year. A new actor, Bulut Aras, and a new director, Erden Kıral, enters into the film world.
Action pictures follows the increase of erotic comedies and Cüneyt Arkın rises as the number one star of the action or gang films. Moreover, following the trend of the martial arts epics, by now very popular in the market, Arkın creates his own kind of super-hero myth. In the meantime singers such as Ferdi Tayfur, İbrahim Tatlıses and Orhan Gencebay creates a sort of "actorsinger" supremacy enhancing the so-called "arabesque" style of folk-singing.
Ahmet Taner Kışlalı, Minister of Culture and Tourism, shows an interest toward the film industry passing a law on "Social/ Security". And Semih Servidal is elected President of the newly formed "Türkiye Film İşçileri Sendikası" (Turkish Union of Film Workers).
Sultan, from a script Yavuz Turgul, emerges as Kartal Tibet's leading actor turned director, best film. Erden Kıral's Kanal (The Canal), based on the true story of a public officer fighting against
landowners, stands out as an honest and frank picture while Yavuz Özkan, directing Maden (The Mine), signs one of the year's best film with his rendering, as a first example of political cinema, of the crude struggle between coal-mine workers and mining companies.
Sürü (The Herd), directed by Zeki Ökten from a script by Yılmaz Güney, emerges as the most important film of the period. Starting in the barren lands of Anatolia and ending in the turmoil of a big city (Ankara) this tragic story of a migration reaches, through an impressive narration, the eights of a truly competent collective work. Sürü (The Herd) thus stands as an example of national cinema reaching, by its human appeal, universal standarts and dimentions. aktardığı filmde, oyuncu olarak Kadir İnanır-Türkan Şoray-Ahmet Mekin üçlüsünün içtenlikli oyunları da bu arada dikkati çekti.
At the 15th Antalya Film Festival the awards goes to the followings:
Muhsin Ertuğrul, Baha Gelenbevi and Bedia Muvahhit are awarded with a medal and a certificate of honor, for services rendered of the Turkish cinema, by the "Association of Filmmakers".
A Turkish film Week is held in Bulgaria with the participation of Atıf Yılmaz's Selvi Boylum Al Yazmalım (The Red Scarf), Feyzi Tuna's Kızgın Toprak (Hot Land), Süreyya Duru's Kara Çarşaflı Gelin (The Dark Veiled Bride) and Zeki Ökten's Kapıcal Kralı (The King of the Porters).
At the "Tashkent Film Festival" Türkan Şoray is awarded "best actress" for her part in Selvi Boylum Al Yazmalım (The Red Scarf) and Kara Çarşaflı Gelin (The Dark Veiled Bride) gets the special award of the Syndicates'Union at Karlovy Vary. yarışmadan çekilme kararı aldılar. Ve böylece de yalnızca kısa metrajlı film yarışması yapılabildi. Süha Arın'ın Tahtacı Fatma adlı kısa filmi, en iyi film seçildi.
1979
195 features are produced. The soft-core cinema reaches its peak with a total of 131 film passing to hard-core with Naki Yurter's Öyle Bir Kadın ki (She's Such A Woman) while soft-core actress Zerrin Egeliler breaks a world record by acting, during the year, in 37 erotic vehicles.
Actor Tuncel Kurtiz directs in Sweden a film dealing with the Turkish workers, Gül Hasan (Hasan the Rose), and Ali Özgentürk signs his first feature, Hazal, the dramatic story of a peasant woman who, in Eastern Anatolia, marries by proxy.
Erden Kıral gives with Bereketli Topraklar Üzerinde (On Fertile Lands) the best adaptation of an Orhan Kemal's novel; Ömer Kavur signs one of the year's best film with Yusuf ile Kenan (Yusuf and Kenan) the poignant and realistic story of the friendship between two childrens lost in a big city: Şerif Gören follows the events in the life of a Turkish woman working in Germany (Almanya Acı Vatan/German, Bitter Homeland), Yavuz Özkan deals with a railroad strike (Demiryolu/ Railroad) and Atıf Yılmaz gives an example of experimental cinema by strikingly directing Adak (The Vow) based on the true story of a peasant who sacrifices his 2,5 years old son.
Zeki Ökten's Düşman (The Enemy), from a script by Yılmaz Güney, deals with a contemporary social problem and actor Aytaç Arman, playing the part of Ismail the worker who, at first, gets abused until he starts to achieve his own consciousness, gives a top performance. Apart from its style Düşman (The Enemy) emerges also as a model in acting and actor's direction.
Protesting the interference of the Board of Censors baning some films and heavily cuting others the producers entering the 16th Antalya Film Festival draw back their entries so that only short films participates and Tahtacı Fatma (Fatma, the Wood-worker) wins the "Best short film" award.
A first cartoon film festival, the "Nasreddin Hoca Çizgi Filmleri Yarışması" (Nasreddin Hodja Cartoon Films Contest), is organised by the Ministry of Culture with awards going to:
During the year the Turkish cinema, present at several international festivals, suceeds in becoming a center of attention and in gaining worldwide appeal mainly through Sürü (The Herd).
At the 32nd Locarno Film Festival Sürü (The Herd) is awarded with the "Golden Leopar", as best film, and actress Melike Demirağ shares with Rebecca Horn the "Best actress" award. As the producer and scriptwriter of the film Yılmaz Güney obtains the festival's "special award".
Sürü (The Herd) is a winner in Berlin, at the 29th Film Festival, with awards from the "International Protestant film Jury" and the "Catholic Film Organization". Ökten's film gets a further award, as best film, during the "International Film Contest" organised by the Belgian Royal Film Archive.
Meanwhile Süha Arın's Tahtacı Fatma (Fatma, The Woodworker) gets a First Prize at the 3rd Balkan Film Festival and Özcan Arca's Üç Bölümlük Kısa Film (A Short Film in Three Parts) obtains the award given by the Federal German Ministery of Youth, Family and Health in the course of the 25th Oberhausen Short Films Festival.
1980
Feature films production goes down to 68. Two new directors signs their first film: Sinan Çetin (Bir Günün Hikayesi/ The Story of A Day) and Şahin Gök (Kurban Olduğum/ Let me be A Victim).
Although carrying all the amateurism of a "first film" Sinan Çetin's work shows signs of a filmic personality while Kartal Tibet, in adapting Aziz Nesin's Zübük (The Swindler), gives the best of himself in a satirical comedy who not only entertains but also forces the audience to think and ponder once confronted with The Swingler, an uncultured but shrewd and nasty small-town politician.
The year's best film comes from Atıf Yılmaz two, in Talihli Amele (The Lucky Workman), tells the pityful story of a poor bricklayer who, heralded and abused as an advertisement star, reaches a wealthy status but ends as a lunatic.The plot gives to Atıf Yılmaz the opportunity of taking a deep look at the world of advertising and all its schemes.
The 17th Antalya Film Festival is postponed due to the military "coup" of September 12.
The Cinema Office of the Ministry of Culture organises a "National Cinema Congress" and awards with a certificate a number of cinema people having accomplished their 25 years in the field.
During the year the Turkish cinema gathers further appreciations achievements abroad: Sürü (The Herd) runs for 8 weeks in Zürich and 7 in Basle. At the London Film Festival Ökten's film is awarded "best film" among 93 participating ones; at the Rotterdam Festival an enquiry made among film critics ranks it aong the "three best ones" and the 10th International Festival awards it as "best film".
At the 30th Berlin Film Festival Zeki Ökten's Düşman (The Enemy) gets the jury's special screenplay award as well as the "grand prix" of the International Catholic Film Office.
Ali Özgentürk's Hazal brings five international awards to the Turkish cinema:
Another prize-winner is Erden Kıral's Bereketli Topraklar Üzerinde (On Fertile Lands) with:
In Corsica, at the 2nd Film Festival of Mediterranean Cultures Hakkâri'de Bir Mevsim (A Season in Hakkâri) won the "best film" award.
Furthermore, Ali Özgentürk's At (The Horse) was awarded "best film" at the Italian 1983 Lecce International Film Festival and Şerif Gören's Derman won the Jury's special award in Valencia.
1984
The number of films produced during the year rises to 124.
Screen-writer Yavuz Turgul directs his first feature and Orhan Elmas Kayıp Kızlar (Lost Girls) ranks as the year's biggest box-office hit.
While the film industry struggles against the video boom two generations of directors signs a sequel of worthy features: in Firar (Escape) Şerif Gören gives one of his most audacious works in dealing with the story of a further lonely and oppressed woman and emphasising his heroin's sexual frustrations; in Ölmez Ağacı (The Undying Tree) Yusuf Kurçenli reaches a truly human dimention by telling the love story of a Turkish girl and a Greek youngman. Further portraits of women revolting against their conditions are sketched by Yavuz Turgul in Fahriye Abla (Sister Fahriye) and Atıf Yılmaz in Bir Yudum Sevgi (A Mouthful or Love). With his personal approach to the "women liberation" theme Atıf Yılmaz gives, with Bir Yudum Sevgi (A Mouthful of Love), to the Turkish cinema one of its most important works.
Ali Özgentürk's Bekçi (The Guardian), Erdoğan Tokatlı's Fidan, Şerif Gören's Gizli Duygular (Secret Emotions), Bilge Olgaç's Kaşık Düşmanı (The Spoon Haters), Ertem Eğilmez's Namuslu (The Honest one), Tunç Okan's Cumartesi Cumartesi (Saturday Saturday) and Muammer Özer's works, stands as the year's noteworthy films.
The "Film Yapımcıları Derneği
At the 21st Antalya Film Festival the followings are awarded:
Ömer Kavur'un Füruzan'dan uyarladığı Ah Güzel İstanbul ile Kırık Bir Aşk Hikayesi; Atıf Yılmaz'ın Deli Kan'ı, Ali Özgentürk'ün At'ı ve Sinan Çetin'in Çirkinler de Sever'i yılın özgün denemeleri olarak dikkati çektiler.
During the course of the year the Turkish cinema wins further awards in international film festivals abroad:
127 features are produced. The film world gains two new directors, Başar Sabuncu (Çıplak Vatandaş/The Naked Citizen) and Ümit Elçi (Kurşun Ata Ata Biter/ Bullets Ends When Fired) plus a new producing company, Cengiz Ergun's "Estet Film".
Halit Refiğ's Alev Alev (The Flame) is the year's biggest box-office hit and singer Küçük Emrah (Little Emrah) pushes further on the "arabesque" type musical melodram.
The number of quality films increases: Atıf Yılmaz slides toward a socio-fantastic cinema with Adı Vasfiye (Her Name is Vasfiye), Nesli Çölgeçen, working on a script by Yavuz Turgul, brings a new dimention to comedy with Züğürt Ağa (The Broken Landlord) and with it character actor Şener Şen rises to stardom. Another successful example of social comedy is Başar Sabuncu's Çıplak Vatandaş (The Naked Citizen) and Şerif Gören brings his own interpretation in the re-make of Yılanların Öcü (The Vengeance of the Serpents).
Ömer Kavur's Amansız Yol (Road Without Pity), Muammer Özer's Bir Avuç Cennet (A Handful of Heaven), Atıf Yılmaz's Dul Bir Kadın (A Widow), Bilge Olgaç's Gülüşan, Şerif Gören's Kan (Blood), Atilla Candemir's Kırlangıç Fırtınası (Sparrows' Tempest), Ömer Kavur's Körebe (Blindfold), Şerif Gören's Kurbağalar (The Frogs), Ümit Elçi's Kurşun Ata Ata Biter (Bullets Ends When Fired), Feyzi Tuna's Kuyucaklı Yusuf and Sinan Çetin's 14 Numara (No. 14) ranks among the year's best achievements. paylaştı. Metin Erksan'ın Susuz Yaz'la Berlin'de kazandığı büyük başarıdan sonra, bir Türk filminin "ikinci büyük zaferi"ydi bu. İnsanoğlunun temel sorunlarını sergileyen Yol, bir "sinema baş yapıtı" ve de "Türk sinemasının son yıllarda gerçekleştirdiği en güçlü filmlerinden biri" olarak kabul edildi.
The Mimar Sinan Üniversity starts a retrospective titled "The Turkish cinema for the young ones". And at the 22nd Antalya Film Festival the awards are:
The year's first foreign award went to Şerif Gören's Derman and at the 25th Karlovy Vary Film Festival Talat Bulut won the "best character actor" award assigned by the Film Institute of the University of Prague. Derman was also awarded, as best film, with a "Golden Sword" at the 4th International Damascus Film Festival.
At the 4th New German Cinema Film Festival held in Luxembourg Erden Kıral's Hakkâri'de Bir Mevsim (A Season in Hakkâri) was chosen "best film" by the audience.
For his part in Pehlivan (The Wrestler), Tarık Akan won the Jury's "special mention" at the 35th Berlin International Film Festival.
In the course of the 7th International Festival of Women's Films, held in Paris, Bilge Olgaç's Kaşık Düşmanı (The Spoon Haters) won the "best film" award as well as the "special award" assigned by the French press. And Halil Ergün was chosen "best actor" by the audience.
At the Ist Tokyo International Film Festival, Ali Özgentürk's At (The Horse) was awarded a prize of 250 thousand US Dollars.
Gülibik, A Turkish-German co-production, won the award assigned by the "Educational Film Library Association" at the New-York Film Festivali and Erden Kıral's Ayna (The Mirror) obtained the "grand prix" of the Figuera da Foz International Film Festival (Portugal).
Süha Arın's short film Kapalıçarşı'da Kırkbin Adım (Forty Thousand Steps at the Grand Bazar), jointly produced by the Ministry of Culture and Tourism and the Turkish Touring and Automobile Association, won the Jury's Honor Award at the Touristic Films Festival held in Vienna.
In occasion of the "Istanbul International Film Days", organised by the "Istanbul Culture and Art Foundation", the following awards are assigned: "special mention" to Erden Kıral's Ayna (The Mirror), competing for the "Golden Tulipe Award"; a one million Turkish Liras prize, assigned by the "Eczacıbaşı Foundation", to Atıf Yılmaz producer and director of Bir Yudum Sevgi (A Moutful of Love). And a certificate of High Honor went to Zeki Öktem for his outstanding Pehlivan (The Wrestler). 1986
Film production goes up to 185 features. The year's new actresses are Şahika Tekand and Sibel Turnagöl, the new directors Erdoğan Kar, Nisan Akman, İsmail Güneş and Tevfik Başar. And a new producer, Lokman Kondakçı, enters into the film world with his "Varlık Film" company.
With Aaahh Belinda, staring Müjde Ar, Atıf Yılmaz signs the year's box-office hit (40 millions Turkish Liras).
The interest toward the cinema is growing up and a law on "Cinema, Video and music works" is passed and applied which was prepared by the contributions of Mr. Mükerrem Taşçıoğlu, the pre-minister of Culture and Tourism. Over 20 features bring new insights and approaches to the national cinema. Among them Atıf Yılmaz's Aaahh Belinda,
Ömer Kavur's Anayurt Oteli (Hotel Motherland), Başar Sabuncu's Asılacak Kadın (A Woman to Hang), Nesli Çölgeçen's Züğürt Ağa (The Broken Landlord) and Yavuz Turgul's Muhsin Bey (Mr. Muhsin) ranks as best achievements.Ömer Kavur's Anayurt Oteli (Motherland Hotel), backed by Macit Koper's composition, stands as a noteworthy example of literary adaptation.
With Halkalı Köle (The Ringed Slave) from a novel by Bekir Yıldız, Ümit Efekan signs his best work and actress Zuhal Olcay tops with her incissive acting. Sinan Çetin's political Prenses (Princess), gives way to some polemics and the director's subsequent work, Gökyüzü (Sky), follows an escapist and abstract pattern.
Atıf Yılmaz's Asiye Nasıl Kurtulur (How to Save Asiye) comes out as a brilliant musical and his Değirmen (The Mill) as a competently done period satyre. Further noteworthy films are Halit Refiğ's Teyzem (My Aunt), Süreyya Duru's Fatma Gül'ün Suçu Ne (Why Fatma Gül is Guilty), İsmail Güneş's Gün Doğmadan (Before Sunrise), Başar Sabuncu's Kupa Kızı (The Queen of Heart), Nisan Akman's Beyaz Bisiklet (The White Bycicle), Tevfik Başer's 40 Metrekare Almanya (40 Square Meters of Germany), Yusuf Kurçenli's Merdoğlu Ömer Bey, Zeki Ökten's Ses (The Voice), Ali Özgentürk's Su da Yanar (Water also Burns), Şerif Gören's Beyoğlu'nun Arka Yakası (The Back streets of Beyoğlu), Süreyya Duru's Uzun Bir Gece (A Long Night), Erdoğan Tokatlı's Suçumuz İnsan Olmak (Guilty of Being Humans) and Erdem Kıral's Dilan.
Awards at the 23. Antalya Film Festival goes as follows:
The jury of the awards sponsored by the "Eczacıbaşı Foundation", in the course of the "İstanbul International Film Days" splits the 2 million Turkish Liras award between the following three directors:
The Ministry of Culture's 4 million Turkish Liras awards goes to the followings producers:
During the year the Turkish cinema participates to several foreign film festivals: Amansız Yol (Road Without Pity) is showed at the Tashkent Film Festival while
Hakkâri'de Bir Mevsim (A Season in Hakkâri), Ayna (The mirror), Bekçi (The guardian), Kaşık Düşmanı (The Spoon Haters) and Kan (Blood) compete in Venice and in Rimini, at the European Cinema Festival Adı Vasfiye (Her Name is Vasfiye) gains attention through its approach to women's problems.
At the 14th Strasbourg Film Festival, Ali Özgentürk's Bekçi (The Guardian) and Muammer Özer's Bir Avuç Cennet (A Handful of Heaven) are awarded, ex-aequo, "Second Best Film".
Yokuş (The Slope), a short directed by Dilek Gökçe, gets the International Grand Jury's award at the 32nd Oberhausen Short Film Festival, and Zeki Ökten's Pehlivan (The Wrestler), competing among 31 films at the 11th International Sport Films Festival wins the award assigned by the International Olympic Games Committee.
Bir Avuç Cennet (A Handful of Heaven) obtains a "mention" in France at the 7th World Country Cinema Festival as well as the "grand prix" of the 7th International Immigrants Films Festival (Sweden), and actress Hülya Koçyiğit obtains the "best actress" award, for her part in Kurbağalar (Frogs) at the 8th Nantes Three Continents Festival. 1987
185 features are produced. The year's new directors are Şahin Kaygun, Zülfi Livaneli, Engin Ayça, Orhan Oğuz, Muzaffer Hiçdurmaz and Yavuzer Çetinkaya.
The number of personal and original films grows steadily gaining, at the box-office, much more appeal than the conventional and star-packed vehicles. In other words, the "author's cinema", once started by directions such as Lütfi Akad, Metin Erksan, Atıf Yılmaz and Yılmaz Güney, goes on in the works of Erden Kıral and Ömer Kavur gaining a new and contemporary freshness. Such an approach is also sustained by the performances of actresses (instead of stars) such as Zuhal Olcay, Şahika Tekand, Nur Sürer, Şerif Sezer, Fatoş Sezer and Gülsen Tuncer.
Atıf Yılmaz follows his Adı Vasfiye (Her Name is Vasfiye) and Aaahh Belinda with a third social fantasy: Hayallerim, Aşkım ve Sen (My Fantasies, my Love and You) and the year's achievements are: Şahin Kaygun's Afife Jale Erden Kıral's Av Zamanı (The Hunting), Engin Ayça's Bez Bebek (The Rag Doll), Ümit Elçi's Bir Avuç Gökyüzü (A Handful of Sky), Tunç Başaran's Biri ve Diğerleri (One and the Others), Muzaffer Hiçdurmaz's Çark (The Wheel), Süreyya Duru's Çil Horoz (The Rufffed Rooster), Şahin Kaygusuz's Dolunay (Full Moon), Nisan Akman's Dünden Sonra Yarından Önce (After Yesterday and Before Tomorrow), Erdoğan Tokatlı's 72. Koğuş (Ward 72), Ömer Kavur's Gece Yolculuğu (Night Trip), Yusuf Kurçenli's Gramofon Avrat (The Gramophone Woman), Bilge Olgaç's İpekçe (Silky), Başar Sabuncu's Kaçamak (Escape), Atıf Yılmaz's Kadının Adı Yok (The Woman Has No Name), Muammer Özer's Kara Sevdalı Bulut (The Love Crazy Cloud), Şerif Gören's Katırcılar (The Muleteers) and On Kadın (The Women), Korhan Yurtsever's Zincir (The Chain), Zülfü Livanelli's Yer Demir Gök Bakır (Earth of Iron Sky of Copper), Sami Güçlü's Yarın Yarın (Tomorrow Tomorrow), Yavuz Özkan's Yağmur Kaçakları (The Rain Smugglers), İrfan Tözüm's Rumuz Goncagül (Symbol Rosebud) and Nesli Çölgeçen's Selamsız Bandosu (The Band of Selamsız).
"SESAM-Sinema Eseri Meslek Sahipleri Birliği" or "Union of Professional Owners of Cinema Works" is founded and producer Türker İnanoğlu nominated President.
Awards of the 24 th Antalya Film Festival goes to:
At the "International Film Days of Istanbul" Ömer Kavur's Anayurt Oteli (Motherland Hotel) wins the "Eczacıbaşı Foundation" best film award.
The Ministry of Culture and Tourism's 8 million Turkish Liras awards are assigned to the following producers:
The 2.5 Million Turkish Liras short film award goes to Behlül Dal for his Mavi Yolculuk (Blue Trip).
The Turkish cinema gains further attention abroad: in Nantes, at the 9th Three Continents Festival, director Metin Erksan is honored with a retrospective covering five of his works:
Yavuz Özkan's Maden (The Mine) gets its Parisian release in four theaters; Zülfü Livaneli's Yer Demir Gök Bakır (Earth of Iron Sky of Copper) enters the Cannes Film Festival's "Un certain regard" section and Ömer Kavur's Anayurt Oteli as well as Zeki Ökten's Ses (The Voice) competes in Valencia.
Muammer Özer's Bir Avuç Cennet (A Handful of Heaven), already winner of several awards, gets the "best script" and "best film" awards at the 13 th Santarem International Film Festival.
Ömer Kavur's Anayurt Oteli (Motherland Hotel)shares, at the 44 th Venice Film Festival, the FIPRESCI award with Ermanno Olmi's "Lunga vita alla signora" as well as sharing, at the 8 th Valencia Mediterranean Film Festival, with Mazzacura's "La notte Italiana" the "bronze medal" as "Third best film". At the 9th Nantes Three Continents Film Festival Anayurt Oteli (Motherland Hotel) takes the "grand prix" and Macit Koper is awarded "best actor".
The year's last award goes to Zülfi Livaneli's Yer Demir Gök Bakır (Earth of Iron Sky of Copper) winner, at San Sebastian, of the OCIC prize. 1988
Three new women directors sings their first feature: Mahinud Ergun, with Gece Dansı Tutsakları (Prisoners of A Night Dance), writer Füruzan and painter Gülsün Karamustafa coauthoring Benim Sinemalarım (My Movie Houses).
Atıf Yılmaz's Kadının Adı Yok (The Women Has No Name) breaks all past box-office records and Yılmaz's adaptation of Duygu Asena's novel gathers, in İstanbul, 140 million Turkish Liras in 6 weeks.
A Turkish-Sooviet co-production, based on a work by Cengiz Aykmatov and directer by Hocakulu Narliyev (The day grows longer and becomes a century) is launched.
Among the actors of the young generation Tarık Tarcan gains a particular attention.
The social security problem of artists and workers of the Turkish cinema are taken into consideration with the close interest of State Minister Adnan Kahveci and Foreign Minister Mesut Yılmaz.. State Minister Adnan Kahveci launches an "Off-Shore Media Project" aiming at bringing foreign founds to Turkey.
The "Film Actors' Association" (SODER) is founded and Türkan Şoray is nominated President.
The Prime Minister Turgut Özal honors the laying of the foundation of a "rest house" for indigent actors.
Başar Sabuncu's Zengin Mutfağı (Wealthy Kitchen), Zeki Ökten's Düttürü Dünya (Whistling World), Şerif Gören's Polizei (The Cop) and Füruzan-Karamustafa's Benim Sinemalarım (The Movie Houses) are the year's noteworthy items. Tunç Başaran's Biri ve Diğerleri (One and the Others) is awarded "best film" by the "Eczacıbaşı Foundation", in the course of the 7 th Istanbul International Film Days. The said foundation awards Yusuf Kurçenli's Gramofon Avrat (Gramaphone Woman), adapted from a short-story by Sabahattin Ali, a certificate of honor while Yavuz Turgul's Muhsin Bey (Mr. Muhsin) gets the Jury's Award. Afife Jale (Şahin Kaygun), Av Zamanı (Erden Kıral), Bez Bebek (Engin Ayça), Bir Avuç Gökyüzü (Ümit Elçi), Biri ve Diğerleri (Tunç Başaran), Çark (Muzaffer Hiçdurmaz), Çil Horoz (Süreyya Duru), Dolunay (Şahin Kaygun), Dünden Sonra Yarından Önce (Nisan Akman), 72.Koğuş (Erdoğan Tokatlı), Gece Yolculuğu (Ömer Kavur), Gramafon Avrat (Yusuf Kurçenli), Her Şeye Rağmen (Orhan Oğuz), İpekçe (Bilge Olgaç), Kaçamak (Başar Sabuncu), Kadının Adı Yok (Atıf Yılmaz), Kara Sevdalı Bulut (Muammer Özer), Katırcılar (Şerif Gören), On Kadın (Şerif Gören), Zincir (Korhan Yurtsever), Yer Demir Gök Bakır (Zülfü Livaneli), Yarın Yarın (Sami Güçlü), Yağmur Kaçakları (Yavuz Özkan), Rumuz Goncagül (İrfan Tözüm), Selamsız Bandosu (Nesli Çölgeçen).
A First Ankara Film Festival is held in the capital and the "First Film Contest", aiming at encouraging young directors, awards the followings:
The awards of the Short Film Contest goes as follows:
And the Turkish cinema goes further on in gaining attention and appreciation in competitions and festivals abroad. Sinan Çetin's 14 Numara (No.14) competes at the 16 th Strasbourg Film Festival; Director of Photography Jurgen Jurges gets the German Camera Award, for his work in Zülfü Livanelli's Yer Demir Gök Bakır (Earth of Iron Sky of Copper) at the Foto Kino Fair held in Kölh. tarihinin en büyük gişe rekorunu (İstanbul sinemalarında 6 haftada 140 milyon TL) kırdı.
Orhan Oğuz's Her Şeye Rağmen (Despite Everything) is nominated "best film" among Europe's best critics choice following an award in Cannes (The Youth Award). Oğuz's film is also a winner at the 37 th Mannheim Film Festival obtaining a "grand prix" covering 20.000 German Marks.
Finally Yavuz Tuğrul's Muhsin Bey (Mr. Muhsin) gets the Jury's special award at the 36 th San Sebastian Film Festival. And at the 25 th Antalya Film Festival awards goes as follows:
In Ankara the Turkish-American Association present a Showing of Award Winning Turkish Films.
The end of 1988 brings further awards to the Turkish cinema: at the 8 th Amiens International Film Festival, Hülya Koçyiğit is nominated "Best Actress" for her part in Engin Ayça's Bez Bebek (The Rag Doll).
In Paris a retrospective of Yılmaz Güney's films is held, including Umut (Hope) Ağıt (Elegy) Endişe (Anxiety), Zavallılar (The Miserables) and Düşman (The Ennemy).
Kaçamak (Escape), directed by Başar Sabuncu, Bez Bebek (The Rag Doll), directed by Engin Ayça, Her Şeye Rağmen (Despite Everything), directed by Orhan Oğuz, participate to the 32nd London Film Festival.
In Ottawa a Showing of Turkish Films is organised by the Ontario Film Institute, the Toronto Turkish Association and the Turkish Embassy in Ottawa. The showing includes: Zeki Ökten's Pehlivan (The Wrestler), Bilge Olgaç's İpekçe (Silky), Nisan Akman's Beyaz Bisiklet (The White Bycicle), Atıf Yılmaz's Aaahh Belinda, Halit Refiğ's Aşk-ı Memnu (Forbidden Love) and Ömer Kavur's Amansız Yol (Road without Pity).
And the year's last award is given to director Lütfi Ö. Akad. Akad gets the "Grand Award for Culture and Art", awarded by the Ministry of Culture and Tourism for services and contributions to the film art.
The Ministry of Culture and Tourism also awards, with a prize of 8.000.000 Turkish Liras, the following films:
The Ministry's Committee chooses, for its "Jury's Special Award", Orhan Oğuz, director of Her Şeye Rağmen (Despite Everything) for his "contribution to the Turkish cinema and his success on the international film world."
KAYNAKÇA: